R-S-Ş-T (41)
Suat Sayın, (1932 / 7 Aralık 2006)
Suat Sayın, 1932 yılında İstanbul'un Fatih ilçesinde dünyaya geldi. 7 Aralık 2006 tarihinde vefat etti. Müziğe 12 yaşında ud çalarak başladı. 1952 yılında Ankara radyosunda udi olarak göreve başladı. İlk bestesi olan "Gözlerimin yaşını silemiyorum" şarkısını 1958 yılında yaptı. 1960 yılında radyodan ayrılarak ilk plağı olan “Postacı“ şarkısını seslendirdi. İlk sahne çalışmasını 1967 yılında Ankara Lunapark Gazinosu'unda yaptı.
1970 yıllarının gençleri aşklarını Suat Sayın'ın; “Kollarında Öleyim, İçiyorum Bu gece, Parayla Saadet Olmaz, Zalimin Zulmü, Sevemez Kimse Seni, Gündüzüm Seninle, Yalan Gözlerin” gibi şarkılarıyla anlattılar...
Son bir albüm daha yapmıştı. Klip çekimi için hazırlık yapıyordu. Kendi albümünün hazırlıklarını sürdürürken bir taraftan da öğrencisi Sadegül'ü yetiştiriyor ona “Son eserim” diyordu. Sadegül'ün albümünde birlikte düet yapmışlardı ve unutulmaz bestelerinden birisi olan “Yolcu ve Arabacı”yı yeni yorumuyla seslendirmişti.
Ne kendisine ait son albümü ne de Sadegül'ün albümünün çıktığını görmeye ne yazık ki ömrü vefa etmedi. Amansız hastalık iki ay içerisinde O'nu sevenlerinden kopardı. Tedavi gördüğü İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hematoloji Servisi'nde dün hayatını kaybeden müzisyen Suat Sayın için Şişli Camii'nde ikindi vakti tören düzenlendi.
Sayın'ın cenazesi, ikindi vakti burada kılınan namazın ardından götürüldüğü Zincirlikuyu Mezarlığı'nda defnedildi. Törene, Sayın'ın ailesi ve yakınlarının yanı sıra çok sayıda sanatçı da katıldı. Törene katılan sanatçılardan Orhan Gencebay, “Hepimizin örnek aldığı bir isim ve çok güçlü bir müzisyendi. Kardeş gibi dostluğumuz vardı” dedi.
Muazzez Ersoy, “Çok değerli bir üstat, çok değerli bir müzisyen, çok önemli bir kayıp. O ölmedi, ölmeyecek. Hepimizin gönüllerinde yeri var. Şarkılarıyla, eserleriyle yaşayacak. Yeri doldurulmayacak bir insan” diye konuştu.
Adnan Şenses “Dostlarının ve sanatçı arkadaşların başı sağ olsun. Ben Suat Sayın'ın şarkılarıyla meşhur oldum. 47 yıl okudum. Şarkılarıyla, besteleriyle yaşayacak. Burada birçok ünlü arkadaşımızın olması lazımdı. Gönül isterdi ki, bütün arkadaşlarımız burada olsun. Biz sanatçılar vefasızız” dedi.
Bestelerinde daha Arap Müziği etkisinde kalan Suat Sayın, tema olarak aşk üzerine çalışmıştır. Çok sesli ve dış kaynaklı müziğin öncülüğünü yapmasından dolayı, müzik otoriterleri eserlerini arabesk olarak değerlendirmişler ve bu sebeple eserleri TRT kurulundan geçmemiştir.
Zira eserleri incelendiğinde makam ve usul bakımından çok ince motiflerle işlendiğini görmek mümkündür. Şarkılarının çoğunu musikimizin çok kıymetli icracıları plak ve albüm yapmakta tercih ettikleri görülür.
Bazen bir tavernada dans müziği olarak, bazen de şarkılarını Türk Sanat Müziği repertuarlarında bulmak mümkündür. Zengin bir arşive sahip Suat Sayın'ın Türk Müziğindeki yerini inkâr etmek mümkün değildir.
Okunma 3115 defa Son Düzenlenme Pazar, 01 Şubat 2015 12:15
Suat Sayın'ın hayatı ve eserleri - 5.0 üzerinden 5 aldı. 3 oylama yapıldı.
Öğeyi Oyla1 2 3 4 5 (3 oy)
Kategori Bestekârlarımız
Etiketler Suat Sayın
Bu etikete ait diğer sayfalar:
Artık sevmeyeceğim
Bu gece ben çok mes'udum
Akşam olur gizli gizli ağlarım
Kalbimde gizli bir sevgi mi arar
Yollar uzak gelemedim
Sevemez kimse seni
Sakın bir söz söyleme
Gündüzüm seninle gecem seninle
Bu akşam yine dertlerimle baş başa kaldım
Artık seni sevemem
Anladım ki daha dolmamış çilem
Sinan Subaşı
Ağırlıklı olarak Türk Sanat Müziği alanında besteleri olan bu büyük üstad Plaklarında dönemin önemli Arabesk Müzik bestecilerinin eserlerini yorumlamasının yanında kendisine ait besteleriyle Arabesk Müziğin bugünlere gelmesinde büyük emeği olmuştur.
Her ne kadar bugün çok hatırlanmasa da 1968 yılında dönemin en büyük şirketlerinden olan İstanbul Plak adına yaptığı bu muhteşem bestesi o zamanlar satış rekorları kırmıştı...
Seyfi Doğanay (4 Haziran 1964 / 31 Ocak 2015)
4 Haziran 1964 doğumlu olan sanatçı Seyfi Doğanay, hayatını kaybetti. Sabah saatlerinde rahatsızlanan Seyfi Doğanay’ın acil olarak ameliyata alındığı bildirildi. Başarılı bir ameliyat geçirdiği ifade edilen sanatçının yoğun bakıma alındıktan sonra mide kanaması geçirdiği belirtildi. Doğanay, daha önce geçirdiği rahatsızlığı nedeniyle bir bacağını kaybetmişti. Seyfi Doğanay’ın yakınları, sanatçının mide kanamasına bağlı olarak kan kaybı nedeniyle hayatını kaybettiğini açıkladı. Kendisi gibi sanatçı olan kızı Eda Doğanay’ın acı haberi alır almaz hastaneye koştuğu ifade edilirken, Seyfi Doğanay’ın cenazesinin Gülsuyu’nda defnedileceği kaydedildi. Seyfi Doğanay, Hakkı Bulut, Nejat Alp, Cengiz Kurtoğlu, Arif Susam ve daha pek çok önemli sanatçıyla birlikte çalıştı. Sanatçının cenazesi pazar günü Maltepe Cami’sinden kaldırılacak.
Son zamanlarda Ekin Tv Ekranlarında özel programıyla sevenlerine seslenen Seyfi Doğanay’ın ölüm haberini, Ekin tv Genel Müdürü Emrah Binici, facebook hesabından bildirerek yakınlarına baş sağlığı diledi. Yaşam Medya Gurubu ve Habertempo olarak Ailesi başta olmak üzere, Ekin Tv Yayın Gurubuna sabır; Büyük Usta’ya Allah’tan rahmet diliyoruz… SEYFİ DOĞANAY KİMDİR? (Kendi anlatımı) 1964 yilinin 4 Haziran günü, Içel in Tarsus ilçesinde Dünya ya geldim. 5 kardesin en büyügü ve Ikizler burcundan olup, 11 yillik evli ve bir kiz çocugu babasiyim. Ümit in birinci Türkiye Hikayesi; Alti yasinda okul hayatima ve ayni zamanda da meslek hayatima (berber çiragi) basladim. Çok zor ve yorucu geçen 11 yilin sonunda Liseyi bitirdigimde halen berberligim devam ediyordu ve Ailem son iki yil Almanyadaydi. Almanya aci Vatan 1981 yilinda Almanya ya Ailemin yanina gittigimde henüz 17 yasinda kendisini nelerin bekledigini bilmeyen bir gençtim. Ama saskinligim uzun sürmedi, mücadeleye alismis biri olarak kisa zamanda Almancayi ögrenip meslek egitimime basladim ve ayni dönemlerdede çocuklugumdan beri içimde olan Müzik hayatim basladi. Meslegimi elime aldigimda (soguk Demir ve Kaynak isleri), müziktede iyi bir yol katetmistim Çok çabuk kadrolu is bulmustum. 17 yil boyunca hem fabrikada çalistim hem de müzikten hiç geri kalmadim. 1987 yilinda Istanbul da ‘Aylarla Selam’ isimli bir Kaset yaptim ama maddi imkansizliktan dolayi kasetim hiç bir zaman lanse edilmedi. Sayisiz mekanda ve sayisiz dügünde müzik yaptim ama en güzeli sayisini hatirlayamiyacagim kadar Sanatçi büyüklerimle turnelere katilip sahneleri paylasip çogu kez de onlara eslik ettim. Almanyanin dört bir yaninda, Hollanda, Avusturya, Isviçre ve Kibris ta Müzik yaptim. Cengiz Kurtoglu, Arif Susam, Coskun Sabah, Nejat Alp, Nuray Hafiftas, Pinar Dilseker, Arif Sag, Seyfi Doganay, Yunus Bülbül, Soner Arica ve daha birçok sanatçi büyüklerim, hepsini saygiyla aniyorum……… Bir çok Müzik grubum ve müzisyen dostlarimla güzel anilarim oldu. Ama bütün bunlar çok güzel olsada hep bir eksiklik vardi.!!!!!! Ümit yeniden Türkiye de Yil2004…………….Nihayet tekrar VATANIMDAYIM. Zaten hiçbir zaman isinamadigim Almanya dan döndüm.
Seyfi Doğanay gözyaşlarıyla son yolculuğuna uğurlandı
İstanbul’da mide kanaması şikayetiyle kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden halk müziği sanatçısı Seyfi Doğanay, son yolculuğuna uğurlandı. Halk ve fantezi müziği ses sanatçısı Seyfi Doğanay, dün akşam mide kanaması şikayetiyle kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmişti. 51 yaşında vefat eden Doğanay için bugün Maltepe Cemevi’nde tören düzenlendi. Törene Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Doğanay’ın ailesi, yakınları ve sevenleri katıldı. Üzüntüden ayakta durmakta zorlanan Doğanay’ın yakınları tabuta sarılıp gözyaşı döktü. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sanatçı Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur da çelenk gönderdi. Saat 15.00’te Doğanay için cenaze namazı kılındı. Cenaze namazının ardından Doğanay’ın cenazesi defnedilmek üzere Kurtköy Mezarlığı’na götürüldü.
Seyfettin Sucu (d. 1 Ocak 1942, Şanlıurfa ö.20 Temmuz 1987)
Arap asıllı Türk ses sanatçısı. Merhum Seyfettin Sucu 1942 Yılında Urfa`nın Kanberiye mahallesinde dünyaya gelmiştir. Düşük gelirli bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelen sanatçının çocukluk ve gençlik yolları meşhur olana kadar maddi sıkıntılar içinde geçmiştir.Küçük yaşlarda çulhacı olarak çalışmaya başlayan ve bu atölyelerdeki dokuma tezgahlarının çıkardığı ritmik seslerden etkilenip müzikle tanışması da bu döneme rastlar. Okuduğu uzun havalarla ve türkülerle kısa sürede sıra gecelerinin aranan isimlerinden biri olmuştur. Şarkı söylemenin para kazandırmadığı bu 50'li yıllarda ekonomik sıkıntı peşini de bırakmaz. 1962 yılında Ayşe Sucu hanımefendiyle evlenir. Bu evlilikten üç evladı olur. Maddi sorunlar yüzünden yeni evliyken Adana'ya çalışmaya gider. Ancak kısa süre içinde en büyük sevdası olan memleketine geri döner. 1966 yılında İstanbul Alaeddin Palandöken isimli bir plak sahibiyle tanışır ve ilk plak çalışmasını "Bu Handan Kervan İşler Bu Handan" isimli uzun hava ile yapar. Şöhretinin başlangıcıdır bu plak. Kısa sürede büyülü sesinin ünü yurt dışına da taşmış ve Suriye'de Şam, Halep ve Dakka’da başarılı konserler vermiştir. Kendisine halk tarafından "Şarkın Bülbülü" lakabı takılmıştır. Uzun havalarda çargâh sesine rahatça ulabilmesiyle dinleyenleri kendine hayran bırakır. 1980 yılında yönetmenliğini Hüseyin Peyda'nın yaptığı "Havar" filminde başrol oynamıştır. 45 yaşında yakalandığı amansız hastalıktan dolayı konser için gittiği İzmir'de hayata gözlerini yumar. Yaşadığı dönemde çok fazla üne kavuşamamasına rağmen ölümünden sonra günümüzde sosyal paylaşım sitelerinde en çok izlenen sanatçılar arasında yer almaktadır. Urfalı Babi, İbrahim Tatlıses, Mahmut Tuncer, Kenan Temiz, Kazancı Bedih, Abdullah Uyanık arkadaşları arasında yer alır. Tatlıses'in Seyfettin Sucu için söylediği "Herkes bana hayran, ben Seyfettin Sucu'ya kurban." sözü de hafızalardan silinmez. Tam bir Urfa sevdalısı olan sanatçı memleketinin tanıtımı için elinden geleni yapmıştır. "Urfa benim içimde, ben Urfa'nın içinde" sözü hemşerilerinin hafızasında yer etmiştir. Mezarı Urfa Harran Kapı mezarlığındadır.
Sevim Tanürek (1934(?) - 16 Mayıs 1998)
Sevim Tanürek in özgeçmişi Türk Sanat Müziği Sanatçısı Sevim Tanürek sanat yaşamına 1950 de Ankara Radyosu nda başladı. 1959 da TRT den ayrılarak İstanbul a gelen ve sahne çalışmalarına başlayan Tanürek mesleğini uzun yıllar İstanbul da icra etti. Meraklısına not Gazeteciyim Bu olay 1998 in 11 Mayıs ında oldu. Sevim Tanürek hastanede yaşam mücadelesi verirken olay sırasında annesi Emine Erdoğan a ait 34 ABR 93 plakalı Opel otomobili kullandığı ortaya çıkan Erdoğan saat Şişli Adliyesi ne gizlice getirilip Nöbetçi Savcı Turgay Babacan tarafından sorgulandı. Savcı Erdoğan n polis ifadesini yeterli görüp tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Erdoğan hakkında Dikkatsizlik ve Tedbirsizlik ile Hayati Tehlike Teşkil Edecek Derecede Yaralamaya Sebebiyet Vermek suçundan Asliye Ceza Mahkemesi nde TCK maddesi uyarınca 3 aydan 20 aya kadar hapis istemiyle dava açıldı. Ahmet Burak Erdoğan o dönemde 19 yaşındaydı ve Bilgi Üniversitesi nde okuyordu. Tanürek in hastanede yaşamını yitirmesi üzerine ek iddianame düzenlendi ve 2 yıl ceza istemi 5 yıla çıkarıldı.
Duruşmalara gitmeyen Erdoğan ın avukatı Kadir Kartal müvekkilinin İngiltere de dil öğrenimi gördüğünü ailesi yargılama sürecinde hastane masrafı ve mezar ihtiyacının dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan tarafından karşılandığı gerekçesiyle şikayetlerini geri aldılar. Mahkeme Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi nden kazayla ilgili rapor istedi. Mahkeme bu rapor doğrultusunda 2 Haziran 2000 tarihli duruşmada oğul Erdoğan ın beraatine karar verdi. Adli Tıp çı Çakmak TDİ Genel Müdürü Burhan Külünk ün yardımcısı oldu. Recep Tayyip Erdoğan ın ses sanatçısı Sevim Tanürek e otomobiliyle çarparak ölümüne neden olan oğlu Ahmet Burak Erdoğan için tamamen kusursuz raporu vererek beraatini sağlayan Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi Başkanı Eyüp Çakmak Türkiye Denizcilik İşletmeleri ne Genel Müdür Yardımcısı olarak atandı. Ahmet Burak Erdoğan Tanürek e çarparak ölümüne sebep olduğu zaman İstanbul Bilgi Üniversitesi öğrencisiydi. Olayın hemen ardından İngiltere ye dil okuluna giden Erdoğan Londra da ekonomi okudu.
16 Mayıs Klasik Türk müziği şarkıcısı. Daha sonra ayrılarak sahne çalışmaları yapmaya başladı. Çok sayıda 45 lik plak doldurdu.
Karma Turka serisinden Hicran adlı bir albümü yayınlandı. 11 Mayıs 1998 de yayalar için yeşil ışık yandığı sırada yaya geçidinden karşıdan karşıya geçerken bir trafik kazası sonucu ağır yaralandı. Alman Hastanesi nde yoğun bakıma alındıktan sonra beyninde ödem oluşması ve beyin kanaması riskine karşı ameliyat edildi ve suni solunum cihazına bağlandı. Hastanede kaldığı süre boyunca hayati tehlikeyi atlatamayan ve durumu giderek ağırlaşan Tanürek beş gün sonra yaşamını yitirdi. Tanürek e çarpan otomobili kullanan dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan idi. Kazadaki sürücü ihmali dava konusu oldu ancak ölen Sevim Tanürek 8 de 8 kusurlu bulundu. Burak Erdoğan ise kusursuz bulundu. Mahkeme sürücü genci 3 ay hapse mahk m etti o da para cezasına çevrildi. Sevim Tanürek Zincirlikuyu Mezarlığına defnedilmiştir
Sevim Şengül ( 10/11/1938 İstanbul / 29/08/1999 Bursa)
Tıpkı Belkıs Özener gibi, Yeşilçam’da birçok filme sesini veren ses sanatçısı Sevim Şengül, 1938’de İstanbul’da doğdu.
Özellikle 60’lı yıllarda İstanbul sahnelerinde fırtına gibi esti. Türk müziği ve fantezi türü şarkılarla çok sevildi.
Bar Kızı
Bana Derler Fosforlu
Veda Busesi
gibi filmlerde Türkan Şoray’ın okuduğu şarkılara sesini verdi.
O da diğer yoksulluk uçurumuna düşen ünlüler gibi, önce işini, sonra sağlığını yitirdi. Son günlerini hayranlarından birinin evine sığınarak geçirdi. 1999’un ağustos ayında birkaç yakını tarafından toprağa verildi.
Sevim Çağlayan (9 Haziran 1934 - 19 Ocak 2000),
Türk sanat müziği sanatçısı ve aktris. Konya'da dünyaya gelen Çağlayan, sadece Türk sanat müziği alanında değil, oyunculuk alanında da bilinen bir sanatçıdır.
Bir çoğu bebekken ölen on ikisi kız, altısı erkek, toplam on sekiz kardeşin arasında en küçüğü olarak 9 Haziran 1934 tarihinde dünyaya gelen Çağlayan'ın babası Mustafa Avni Bey adında bir komiserdi. Babasının tayin edilmesi nedeniyle ailecek Konya'dan Giresun'a ve daha sonra da Ankara'ya taşındılar. Ailesi onu zengin ve orta yaşlı bir avukat olan Namık Ambarcıoğlu ile evlendirmek için henüz on iki yaşındayken sanatçının yaşını dört yaş büyüttü ve evliliğin yasal olmasını sağladı. Dört sene süren evlilikten sonra Çağlayan, profesör mertebesine yükselmiş bir doktor olan İlhan Bumin ile evlendi. Eşindeki sanatsal yeteneği fark eden Bumin, Çağlayan'a Mithat Fehmen'den şan ve piyano dersleri aldırmaya başladı.
Çağlayan bir süre sonra İlhan Bumin ile boşandı ve Ankara Radyosu sınavlarına girerek girişi kazandı. İki yıl boyunca kadro bekleyen Sevim Çağlayan'ın adı yavaş yavaş radyolarda duyulmaya başladı. Babasından gizli bir şekilde sınava girdiği için "Çağlayan" soyadını kullansa da yine de babası Mustafa Avni Bey tarafından fark edilince, babası onunla ölümünden kısa bir süre önceye kadar konuşmadı. Ancak sanatçının babasıyla annesi aynı yıl içinde öldü.
1958 yılında popülerliği çok ileriyken, milli basketbolcu Yılmaz Gündüz ile evlendi. Yılmaz Gündüz eşini sahneye çıkması yönünde destekleyince, Çağlayan radyodan ayrılarak İstanbul'daki Kazablanka Gazinosu ile anlaşıp çalışmaya başladı.
Yılmaz Gündüz yıllarca eşinin menajeri olarak kaldı. Sahnede yalnızca kulağa değil göze de hitap etmenin gerekli olduğunu dile getiren de odur. Gündüz, kapağında Jayne Mansfield'in olduğu Hayat dergisinden esinlenerek eşi için yeni bir kıyafet tasarlama girişiminde bulundu. Ankara'daki ünlü terzi Mükerrem Hanım'a yaptırılan bu aşırı transparan kıyafetle Ankara Göl Gazinosu'nda sahne alan Çağlayan, hem karakolluk oldu hem de gazinonun kapatılmasına neden oldu.
Bir süre sonra Yeşilçam'ın da ilgisini çeken Çağlayan, Ahmet Mekin ve eşi Yılmaz Gündüz ile beraber "Sokaktan Gelen Kadın" filmini çekti ve sinemaya adım attı. Bu süre için birkaç filmde daha başrol oynadı. Bir süre sonra Yılmaz Gündüz'den ayrılan Çağlayan, dokuz ay da müzisyen Cengiz Coşkuner ile evli kaldı.
Kimi kez resmî, kimi kez imam nikahlı olmak üzere toplam on üç kere evlenen sanatçı, her evliliğine çocuk doğurabilmek için çaba sarfetti. Ancak çocuğu olmayınca üç kez ameliyat geçirdi ve en sonunda İtalya'da, Sophia Loren'in de doktoru olarak bilinen doktora muayene oldu. Çabaları sonuç veren sanatçının iki erkek çocuğu dünyaya geldi. 1960-1965 yılları arasında çocuklarını Almanya'da okutmak üzere bu ülkeye gider ve burada da sahne almayı sürdürdü. On sene sonra döndüğü Türkiye'de tutunamayınca hızla ününü kaybetti.
Zamanında "şahane kadın" olarak bilinen Çağlayan, 19 Ocak 2000 tarihinde hayatını kaybetti.
Filmleri
Sokaktan Gelen Kadın – 1961
Sevenler Ölmez – 1963
Zennube – 1965
Ölmek Var Dönmek Yok – 1966
Hedef Ankara – 1966
Bir Garip Yolcu – 1972
Semahat Özdenses, (d. 27 07 1913, – ö. 03 07 2008, İstanbul)
Türk sanat müziği yorumcusu, besteci.
Üsküdar Kız Sanat Okulu’ndaki öğretimini müzik sevgisi ve tutkusu nedeniyle yarıda bırakan Özdenses, Lemi Atlı, Refik Fersan, Fahire Fersan gibi sanatçılardan ders aldı.
TRT Ankara Radyosu’nda ses sanatçısı olarak görev yaptı. 1939 yılında evlenmesinden iki yıl sonra Beklerim Her Gün adlı ilk plağını çıkardı. 1940 yılında beste yapmaya başladı. 2003 yılında yaptığı güftesi Onur Akay'a ait olan Sevgilim Sanma Seni Bir An Olsun Unuttum isimli Hüzzam şarkı son bestesidir ve ilk kez TRT Müzik ekranlarında Arif Özgülüş tarafından okunmuştur[kaynak belirtilmeli. Mesam üyesi olan sanatçı, göğüs kanseri nedeniyle tedavi görmekteyken yaşamını yitirdi. Mezarı Pendik Kurtköy Şeyhli Mezarlığı'nda bulunmaktadır.
Besteleri
Ah Nideyim
Akşam Oldu Hüzünlendim
Bir İhtimal Daha Var
Çıkar Yücelerden
Dün Gece Mehtaba Dalıp
Gül Ağacı
Hasret Dolu Âhım
Havada Bulut Yok
Hem Cemalin
Her Mevsim İçimden
Hicaz Peşrev
Hüseyni Peşrev
Kanun Taksimi
Klarnet Taksimi
Peşrev
Sormadın Hâlimi
Ud Taksimi
Yalnız Bırakıp
Sevgilim Sanma Seni Bir An Olsun Unuttum
Selahattin Sarıkaya (1931 / 1996)
Adana 1962 yılında adana radyosunda ve TRT korosunda koro şefliği yaptı besteci söz yazarı müzik yönetmeni Türkiye’nin sayılı bestecilerinden
Besteleri
Allah yalanı sevmez
Ellere var bize yok mu
İşte dostlar (dönmüyor geri)
İmkanı yok
Sensiz geceler
Sev de gör
Saygımız vardır
Adana köprü başı
Bir fincan kahve
Kahverengi gözlerin
İstanbul sokakları
Selahattin Pınar (22 Ocak 1902 / 6 Şubat 1960)
Selâhaddin Pınar, 22 Ocak 1902 tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası eski hukukçulardan Sadık Bey'dir. İlkokulu okuduğu yıllarda Sadık Bey, Çal'a tayin olduğundan Selâhaddin Pınar ilk öğrenimini burada tamamladı. Buradan sonra sırasıyla önce Saros adasına, sonra Edirne'ye tayin oldular. Ortaokulu burada okuduktan sonra 1918 yılında İstanbul'a geldiler. Babası oğlunun ciddi bir öğrenim görmesini istiyordu. Bu mümkün olamadı; çünkü o mûsıkîşinas olmağa karar vermişti. Bir süre İtalyan Ticaret Okulu'nda okudu ise de yarıda bıraktı. Musıkî çalışmalarına on iki yaşında iken, Udî Sami Bey'den Ud dersleri alarak başladı. 1920 yılında kurulan, daha sonra "Üsküdar Musıkî Cemiyeti" adını alacak olan "Darü'l-Feyz-i Mûsıkî"nin kurucuları arasında bulundu. Burada Telgrafçı Ata Bey, Udî Sami Bey, Tanburî Cemil Bey'in öğrencilerinden Kadıköylü Fuad Bey gibi kimselerle ciddi çalışmalar yapılırdı. Üsküdar Mûsıkî Cemiyeti olduktan sonra bu çalışmalara Necati Tokyay, Emin Ongan, Şükrü Tunar, Hâfız Burhan ve daha nice isim yapmış ve yapacak olan sanatkârlar katılmıştı. Bestenigâr Ziya Bey, Mızıkalı Celâl Bey, Udî Sami Bey, Hanende Hüsameddin Bey, Kâzım Uz ve Ali Rifat Çağatay hoca olarak görev yapıyordu. Selâhaddin Pınar bütün bu hocaların çeşitli yönlerinden yararlandı. 1919 yılında Tanbur çalmağa yöneldi. Udî Selâhaddin Bey'likten ayrılmış, tanburî Selâhaddin Pınar olmuştu. Aynı zamanda kendine özgü bir uslûp ve boğuk sesi ile okurdu. Bestekârlığa on sekiz yaşlarında başladı. İlk eseri sözleri adliyeci Senihî'nin olan Kürdilihicazkâr makamından ve aksak usülünde bestelediği "Mülkün ne yaman şule-i ikbâli karardı" güfteli şarkısıdır. En çok bu makamı sevdiğini her fırsatta dile getirdiğini yakınları bilirlerdi. Yıllar ilerledikçe mûsıkî repertuvarımıza birbirinden güzel şarkılar hediye etti. Çok temiz giyinen, zarif, efendi, güzel ve esprili konuşan Selâhaddin Pınar gerek mûsıkî çevreleri nde, gerekse dostları arasında sevilen, sayılan bir kimseydi. Ölümünden iki yıl önce Bursa'da ciddi olarak hastalanmış, bir kalp krizi geçirmişti. Pınar, 6 Şubat 1960'da Todori'nin lokantasında, yanında söz yazarı Selim Aru olduğu halde, yemek yemek üzereyken yine bir kalp krizi sonucu öldü.
Diğer...
Selahattin İnal, (d. 1924, Çankırı) - (ö. 7 Mayıs 1982, Ankara)
Selahattin İnal 1924 yılında Çankırı'da doğdu. Çevresinde "Çopur" lakabiyle tanınan fırıncı Hacı Şükrü Efendi ile Nafia Hamımın oğludur. İlkokulu memleketinde bitirdikten sonra lise öğrenimini Ankara'da tamamladı. Bir yan-dan da baba mesleği olan fırıncılık yapıyordu. Askerlik hizmetinden sonra Ankara Radyosu'nun açtığı bir sınavı kazandı; keman sanatkarı olarak göreve başladı.Otuz bir yıllık hizmetten sonra1981 yılında buradan emekli oldu. Ankara'da uzun yıllar piyasada çalıştı. Haziran 1982 tarihinde Akciğer kanserinden öldü; Ankara Karşıyaka Mezarlığı'nda toprağa verildi.
İlk musiki çalışmalarına mandolin çalarak başladi. Daha sonra kendi kendine keman çalmaya çalıştı. Lisede okuduğu yıllarda velisi, o sıralarda An¬kara'da bulunan Hakkı Derman'dı. Musiki çalışmalarına ciddi olarak bu yıl¬larda başladı ve Hakkı Derman'dan ders aldı. Başlangıçta hocasının etkisinde kalmakla birlikte, sonraları kendine özgü bir uslub elde ederek aranan, sevilen bir keman sanatkarı oldu.
İlk beste denemesini 1947 yılında yaptı. Bundan sonra ölümüne kadar beste tekniği sağlam, duygulu güzel şarkılar besteledi. Bunların çoğu piyasada tutulmuş ve plaklara okunmuştur.
Besteleri
Ahımı Hicranımı Sakladım Gizli Tuttum ((Nihavend))
Alevli Dudağında Yine Bir Gül Kanıyor (Kürdili Hicazkâr)
Ana Başta Tac İmiş (Hicaz)
Ben de Sevdim Sevildim (Hüzzam)
Çok İsterdim Aramıza Kara Kedi Girmesin (Hüzzam)
Dertleri Zevk Edindim Bende Neşe Ne Arar (Kürdili Hicazkâr)
Dinecek Sanma Bir Gün Kalbindeki Yaralar (Hüzzam)
Dün Gece Hayalinle Yine Baş Başa Kaldım (Nihavend)
El Çek Tabib El Çek Yaram Üstünden (Hicaz)
Gökyüzünde Tüten Olsam Yeryüzünde Biten Olsam (Acem Aşiran)
Gönül Aşkınla Gözyaşı Dökmekten Usandı Artık (Rast)
Göz Göz Oldu Yüreğim O Hicran Yarasından (Rast)
Gözümde Özleyiş Gönlümde Acı (Buselik)
Gurbetten Gelmişim Yorgunum Hancı (Uşşak)
Hayat Budur Giden Gelmez (Muhayyer)
Her Gönülde Hasreti Çekilen Biri Vardır (Rast)
Kadın Bir Gül Aşk Bir Mevsim Tez Geçer (Hüzzam)
Mevsim Mevsim Üzerinden Gelip Geçtik Yalan Dünya (Hüzzam)
Muhabbet Bağının Gülleri Soldu (Uşşak)
Nasıl Başlarsa Hayat Öyle Bitermiş Yine (Hüzzam)
Ne Güzel Gözlerin Var Beni Sarhoş Ediyor (Rast)
Niye Dargın Gibisin Söyle Niye (Hüseyni)
Ruhuma Hasretin Acısı Dolsa (Hicaz)
Saçının Tellerine Gönlümü Taktı Kader (Rast)
Sen Hep Beni Mazideki Halimle Tanırsın (Hicaz)
Senin Sazında Hüzün Benim Sesimde Keder (Hüzzam)
Sesimde Şarkısı Aşkın Figan Olup Gidiyor (Hüzzam)
Sevda Denen O Belayı Gözlerinden İçen Bilir (Uşşak)
Siyah Gözlerinde Hasret Yaşları (Muhayyer Kürdi)
Tez Geçse de Her Sevgide Bin Hatıra Vardır (Hüseyni)
Yaklaşıyor Gün Be Gün Ömrümüz Son Mevsime (Rast)
Yazık Oldu Aşkımıza Nazara Geldik İnan (Hüzzam)
Selahaddin İçli (6 Ekim 1923 İstanbul / 14 Ekim 2006 İstanbul)
6 Ekim 1923' de İstanbul, Beşiktaş'ta doğdu. Babası İbrâhim İçli, Annesi Zekiye İçli'dir. Nimet ve Ümran adında iki kız Kardeşi vardır. 1927 yılında Babasının Susurluk Borasit Mâdeni'nde görev almasıyla, ilkokulu Susurluk'ta, Ortaokulu ve Liseyi Balıkesir'de yatılı olarak okudu.1949 yılında İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitiren İçli, askerliğini Çankırı Piyâde Atış Okulu tabibi olarak yaptıktan sonra (1950), 1953 yılına kadar
İstanbul'da özel bir hastanede ve bir şirkette çalıştı. Daha sonra Susurluk Belediye Tabibi, Susurluk Şeker Fabrikası Tabîbi ve Borasit Madeni Tabîbi olarak 1961 yılına kadar Balıkesir'de bulundu. 1961 yılında tekrar İstanbul'a yerleşerek bir müddet özel sektörde çalıştıktan sonra, 1967 yılında Sosyal Sigortalar Kurumu İstanbul Hastanesi'nde görev aldı.
1981 yılında bu hastanede Başhekim Yardımcılığı vazîfesinden ayrılarak İstanbul Devlet Türk Mûsikîsi Konservatuarı'nda sanatçı öğretim görevlisi ve başkan yardımcısı oldu. Konservatuar' ın İstanbul Teknik Üniversitesine bağlanması üzerine 1986 yılında Profesör ünvânı alan İçli, Komposizyon Bölümü Başkanlığına tâyin edildi.
Selahattin İçli'nin müzik ile yakınlığı çocukluk yıllarında Babası İbrâhim İçli'nin etkisi ile başlamıştır. Hem anne, hem baba tarafından kardeş çocukları olan Udi bestekar Şerîf İçli ve İbrâhim İçli, 1914 yılında Beşiktaş Mûsikî Kulübü'ne devam etmeye başlarlar. Neyzen İhsan Bey'in hoca olduğu bu ocaktan yetişenler arasında Hakkı Derman da vardır.
Babasının müziğe olan alâkası ve zengin repertuarı sebebiyle, oğlu Selahattin'in kulağı daha çocukluk yaşlarından itibaren Türk Mûsikîsi'nin klâsik ve güncel eserleriyle doldu. Böylece; ilk gençlik yıllarında kendisini bestekârlığa götürecek önemli temel unsur sayılabilecek oldukça geniş bir repertuara sahip olmuştur. Lise öğrenimi sırasında müziğin birçok bilgilerine henüz yeteri kadar sâhip olmamakla birlikte, bâzı beste denemeleri yapan İçli, ilk şarkısını 17 yaşında besteledi. Güftesi, Fâruk Nafiz Çamlıbel'in "Hıyâban" isimli şiirinden alınan Hüseynî makâmındaki bu şarkının Şerîf İçli tarafından beğenilmesi, Selahattin'i yeni besteler yapma alanında daha büyük bir şevkle çalışmaya sevk etti.
1942 yılında büyük hayranlık duyduğu ve babasının da yakın arkadaşı olan Selahattin Pınar'la tanıştı. Kendisini hem seven, hem de teşvik eden Selahattin Pınar'ı yıllarca hemen her hafta evinde ziyaret ederek O'nun bestekarlık konusundaki bilgi ve görüşlerinden feyz almaya çalıştı. Üniversite öğrenimi, Tıp Fakültesindeki derslerinin yanı sıra, Selahattin İçli'nin mûsikî üzerinde yoğun olarak çalıştığı bir eğitim devresi oldu. Kuruluşundan itibaren (1943) on yıl kadar İstanbul Üniversitesi Korosu'nda bulundu ve Kanuni Ekrem Karadeniz'in özel derslerine devam etti. Bu dönemde, bir çok müzik çalışmalarına ve konserlere sesi ve sazı (ud) ile de katıldı.
17 yaşından itibaren müzikte bestecilik alanını seçen ve faaliyetini yoğun olarak hep o yönde sürdüren Selahattin İçli'nin çeşitli ansiklopedi, gazete ve mecmualarda makale, fıkra, araştırma ve eleştiri türünden 400'ün üzerinde yazısı yayınlanmıştır. 1998 yılında "Devlet Sanatçısı" olan İçli, 14 Ekim 2006 günü İstanbul'da vefat etti.
Acemkürdi-Aşkın rengi varsa sen beyazsın
Acemkürdi-Erguvan zamanı gel bana emi
Acemkürdi-İlahi
Acemkürdi-Yakardım cihanı senin uğruna
Buselik-Ayrılıkta bu sır nedir
Buselik-Bahara indi melekler
Buselik-Bahçeme fidan diktim
Buselik-Bir geceden bir geceye
Buselik-Bir kadın var bu şehirde
Saniye Can (d. 1930 - ö. 2 Temmuz 1996, Çanakkale) Türk halk müziği sanatçısı.
Derlemesini Ablası Refia Berkalp'in yapmış olduğu "Annem Entari Almış" adlı eserle büyük bir çıkış yapmış ve Yurdun her köşesinde sevilen bir sanatçı olmuştur. "Balıkesir Yolunda" (Debreli) ve "Karyolamın Demiri" adlı eserler ile unutulmayan Türk Halk Müziği Sanatçıları arasında yerini almıştır. Adı Çanakkale'de Sahne Sanatları Gösteri Merkezi'ne verilmiştir.
Derlediği bazı türküler:
Annem Entari Almış
Balıkesir Yolunda (Debreli)
Karyolamın Demiri (Yandım Ayşem)
Sami Kasap (1933 / 3 Eylül 2002)
Malatya Malatya Bulunmaz Eşin şarkısı nerede çalmaya başlasa ortamda bulunan Malatyalıların dayanamayıp oynamaya başladığı, izleyenlerin ve dinleyenlerim yüzlerinde tebessüm ve mutluluk ifadeleri oluşmasını sağlayan şarkıdır. Bu güzel şarkı artık Malatya’yı da aşmıştır ve tüm Türkiye de keyifli anların en çok dinlenen, söylenen şarkılarından bir olmuştur. Malatya’nın doğasını anlatan, Malatya’yı bilmeyenlerin bile içlerinde Malatya’ya karşı bir sempati oluşmasına sebep olan, bir çok insanın cep telefonu melodisi haline gelen bu eser değerli Malatyalı sanatçı Sami Kasap tarafından bestelenmiştir.
Sami Kasap 1933 yılında Malatya’da dünyaya gelmiştir. Çocukluk yılları hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Güçlü sesi sayesinde sanat camiası içinde hızla yükselmiştir. Sesinin çok güçlü olması nedeniyle gazellerini genellikle mikrofonsuz okurdu. Kendisinin yazıp bestelediği “Bir Dağ Ne Kadar Yüce Olsa Bir Tarafı Yol Olur, Bir Yiğit Ne Kadar Kahraman da Olsa Sevdiğine Kul Olur” isimli şarkısının plağı “Altın Plak” ödülü almıştır. Yüksel Özkasap, Selahattin Alpay gibi sanatçıları yetiştirmesinin yanında Müslüm Gürses, İbrahim Tatlıses gibi sanatçılara da ilham kaynağı olmuştur. Yaşadığı dönemin bir çok ünlü gazinosunda sahne almıştır. Sesinin gücü ve berraklığı nedeniyle sesi için “sıtma görmemiş” tabiri kullanılır. 300’e yakın bestesi ve 120 adet plağı vardır.
Ölen çocuğunun üzüntüsü nedeniyle geçirdiği sarılık hastalığı, yaşlılık döneminde kendisini tekrar yakalamıştır. Bünyesi zayıflamış olan Sami Kasap karaciğer yetmezliğinden 3 Eylül 2002 tarihinde hayata gözleriniyummuştur. Günümüzde Sami Kasap’ın eserleri yok olmak zorunda kalmıştır çünkü Sami Kasap eserlerini okuyabilecek güçlü bir sese sahip sanatçı bulunmamaktadır. Malatya’da Kültür ve Sanat faaliyetleri yürüten bir merkeze Sami Kasap ismi verilmiştir.