Şerif İçli (d. 20 Aralık 1899, Beşiktaş - ö. 3 Şubat 1956, İstanbul)
Şerif İçli, 20 Aralık 1899 tarihinde Beşiktaşta doğdu. Hacı Ahmed Efendi ile Şöhret Hanım’ın oğludur. Mahallesindeki ilkokulu bitirdikten sonra orta öğrenimini Beşiktaştaki Aftab-ı Maarif Rüştiyesi’nde tamamladı;yüksek öğrenime devam etmedi.Çocukluğu Ortabahçede geçmiştir. Askerliğini Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra Ankarada yaptı. Terhisinden sonra İktisat Vekâleti’nde arşiv memurluğuna tayin edildi. Bir yandan da bir saz salonunda Ud çalıyordu. Bu nedenle memuriyetten ayrılmak zorunda kaldı. Şerif İçli için bu yıllar çeşitli maddî sıkıntılarla geçmiştir. Musiki ile uğraşmanın geçimini sağlamadığını görünce, bazı dost ve arkadaşlarının aracılığı ile, yeniden aynı bakanlıkta başka bir göreve getirildi.
Bir Ud sanatkârı olarak sanatsever ve kültürlü çevrelerde aranıyor, zaman zaman Çankaya Köşküne çağrılıyordu. 1938 yılında Ankara Radyosu yayın hayatına başlamış, tanınmış bir sanatkâr grubu bu kuruluşta toplanmıştı. Şerif İçli de bu yıllarda Kaşeli Sanatkârolarak radyoevinde çalıştı. O zamanki yasaların çıkardığı engeller dolayısıyla yayınlarda Eşref Kadri takma adını kullandı. Yirmi bir yıllık memuriyet hayatından sonra 1946 yılında Hakkı Derman, Mefharet Yıldırım, Mustafa Çağlarla birlikte istifa ederek Maksim Gazinosunda çalışmak üzere İstanbula nakletti. Sanat hayatını bundan sonra bestekârlık, plâk çalışmaları, gazino sanatkârı olarak sürdürdü;özel dersler verdi.
Hakkı derman, Şükrü Tunar gibi her biri kendi alanında sazının hakimi olmuş sanatkârlarla aynı sanat anlayışı içinde, hâlâ hafızalardan silinmemiş olan çok güzel icra örnekleri verdi. İstanbul Radyosu’nun açılışından sonra programlara katıldı. Son yıllarında şeker hastalığı ve damar sertliğinden tedavi altındaydı. 1956 yılının şubat ayının üçüncü günü, bir programa geç kaldığı için, radyoevinin yakınında bulunan evinden acele ile yürüyerek gelmiş ve provaya katılmıştı. Bu sırada fenalaşarak arkadaşlarının kolları arasında hayata gözlerini yumdu. Ertesi günü kalabalık bir cemaatle kaldırılan cenazesi Feriköy mezarlığında toprağa verildi.
Musikiye çok küçük yaşlarında heves etti. İlk musiki çalışmalarına on sekiz yaşında iken Nakiye Hanımdan ders alarak başladı. Yine aynı yıllarda Ud çalmaya uğraşıyordu. Neyzen İhsan Beyin kurduğu Beşiktaş Musiki Kulübüne 1921 yılında girdi ve Hakkı Dermanla bu sıralarda tanıştı. Bir ömür boyu sürecek olan sanat arkadaşlığının temeli böylece atılmış oldu. İhsan Bey’in gayreti ile musikimizin pratik ve teorik yönlerine ait geniş bilgi elde etti. Musiki dünyasında ilerlemesi ve tanınması hızlı olmuştur.
Bestekârlığa 1924 yılında başladı. İlk eseri Gelmeseydin âleme, görmeseydim ben seni güfteli Uşşak şarkısıdır. İkinci eserini Saba makamından besteledi. Sözleri Pür zemzeme bir beste-i ziruh-i emelsinolan bu şarkının sözlerini, Neydin güzelim sen, güzelim dün gece neydin ? olarak değiştirmiştir. Fakat onun asıl ününü temin eden, 1927 yılında Süleyman Nazifin Derdimi ummana döktüm , asumana inledim mısraı ile başlayan şiirine yapmış olduğu Ağır Aksak usulündeki Hicaz şarkısıdır. Daha sonra verimli bir bestekâr olarak güzel eserler besteledi. Eserlerinin çoğu , zamanının ses sanatkârları tarafından plâklara okundu;halk arasında çok tutundu. Kendine has, duygulu ve tekniği sağlam eserler yaptı. Eserlerinde özellikle prozodi hatası yapmaması ile dikkati çeker.
İcrakar olarak Nevres Bey, Refik Talat Bey, Şerif Muhiddin Targan gibi teknik bir saz olmamakla beraber, eşlik etmedeki ustalığı, temiz icrası ile tanınmış bir Udî idi. Çok güzel fasıl çaldığını herkes kabul eder. Aynı zamanda iyi bir hanende olduğundan fasıllara sesi ile katılırdı. Uzun yıllar emek vererek vücuda getirdiği nota koleksiyonunu, ölümünden sonra Ankara Radyosu satın aldı. halen TRT Müzik Dairesi Başkanlığı arşivinde bulunmaktadır.
Şerif İçli, Sıdıka Hanımla evliydi. Bu eşinin ölümünden sonra 1945 yılında ikinci kez evlendi;dört çocuğu dünyaya geldi. Kızı Sadiye İçli de ses sanatkârlığı yapmıştır. Günümüz bestekârlarından Dr. Selahaddin İçli, Şerif İçli’nin yakın akrabasıdır.
Şerif Yüzbaşıoğlu (1932 İstanbul /19 Şubat 1981)
1960’lı ve 1970’li yıllarda Türkçe pop müziğin ileri gelen isimlerindendi. 1944 yılında girdiği İstanbul Belediye Konservatuarından 1954 yılında mezun oldu.
Öğrenimi sırasında, Ömer Günteş, Ferdi Statzer, Raşit Abed vb. müzik öğretmenlerinden keman, piyano, obua, korangle, beste dersleri aldı. Okulu bitirdikten sonra aynı kurumda armoni öğretmenliğine başladı. 1959 -1961 yılları arasında Şehir Korosu şef yardımcılığı yaptı.
1961-1964 yılları arasında TRT İstanbul Radyosu Batı Müziği Yayınları şefliği, 1958-1967 yılları arasında İstanbul Belediye Konservatuvarı Çoksesli Sanat Kurulu üyeliği, 1964-1967 yılları arasında İstanbul Şehir Orkestrası şefliği yaptı.
1965 yılında Balkan Müzik Festivalinde “En iyi Orkestra” ödülünü aldı.
1966-1971 yılları arasında ve 1973-1976 yılları arasında iki dönem, Türkiye Müzisyenler Sendikası başkanlığı görevinde bulundu.
1970 yılında Şerif Yüzbaşıoğlu, Selçuk Başar, Attila Özdemiroğlu, Uğur Başar ve Garo Mafyan ile Asım Ekren‘i yanına alarak kendi adına kurduğu orkestrayı yönetti. Şenay Yüzbaşıoğlu‘nun da solist olarak yer aldığı bu orkestra, ilerde on sekiz kişilik kadrosuyla İstanbul Gelişim Orkestrası’na dönüştü. Daha sonra Şenay’ın orkestra partneri Neco oldu ve orkestraya Onno Tunç, Cengiz Teoman, Aşkın Arsunan, Atilla Şereftuğ, Erdal Kızılçay gibi müzisyenler katıldı. 1971’de orkestra şefi Şerif Yüzbaşıoğlu ve Şenay evlendi.
Bulgaristan, Yunanistan, Japonya, Belçika, vb. ülkelerde düzenlenen uluslararası hafif müzik yarışmalarında Türkiye’yi temsil etti.
Şerif Yüzbaşıoğlu, ikinci evliliğini 1971 yılının başlarında şarkıcı Şenay ile yaptı. Ölene kadar evlilikleri devam etti.
Şerif Yüzbaşıoğlu, 19 Şubat 1981 tarihinde İstanbul’da 49 yaşında geçirdiği bir kalp krizi sonucu vefat etti.
Şenay Yüzbaşıoğlu (1951, İstanbul - 4 Ocak 2013),
Türk pop müzik şarkıcısı ve söz yazarı. "Sev Kardeşim" ve "Hayat Bayram Olsa" şarkıları ile tanınmıştır.
Şenay müziğe profesyonel olarak, 1969'da Erkan Özerman'ın keşfi olarak onun Ankara'da açtığı ‘Anahtarlı Bulvar’ adlı bir gece kulubünde başlar. Dönemin en iddialısı olan bu kulüpte daha önce Dario Moreno, Tülay German, Ruhi Su, Doğan Canku, Esin Afşar ve Emel Sayın (pop şarkıcısı olarak) sahne almıştır. Şenay aynı yıl, daha sonra İstanbul Gelişim Orkestrası adını alacak Şerif Yüzbaşıoğlu, Salim Ağırbaş, Atilla Özdemiroğlu, Selçuk Başar, Uğur Başar, Garo Mafyan, Asım Ekren'den kurulu orkestranın İlhan Kayral'la birlikte iki solistinden biri olur. Daha sonra Şenay'ın orkestra partneri Neco oldu ve orkestraya Onno Tunç, Cengiz Teoman, Aşkın Arsunan, Atilla Şereftuğ, Erdal Kızılçay gibi müzisyenler katıldı. 1971'de orkestra şefi Şerif Yüzbaşıoğlu ve Şenay evlenir.
1971'de müziklerini basit bulduğu için pek gönüllü olmadan ama aranjmanların sözlerini de yazarak "Benim Olursan/Sev Kardeşim" adlı plağı doldurur. Plağın B yüzündeki "Sev Kardeşim" patlar, hem yılın şarkısı seçilir, hem de Şenay'a yılın şarkıcısı ödülünü getirir. 1972'de aynı ödülleri bu kez de "Hayat Bayram Olsa/Nen Var Canım Kardeşim?" ile alır. İki yıl içinde Türk popunun en ünlü kadın yıldızlarından biri olur. "Sev Kardeşim", "Hayat Bayram Olsa", "Beyaz Ülke", "Gerçek Nerde?", "Açıl Susam Açıl", "Ve Ağlıyorum", "Varlar Yoklar", "Dön Artık", "Sev Yeter ki", "Dünden Bugüne", "Sessiz Bir Yer" gibi pek çok hit 45'lik yapar. Dönemin pop müzik şarkıcılarının aksine, sözlerini kendi yazdiğı şarkılarında hümanist konulardan bahseder, daha aydın bir tavır takınır. Fiziksel görünümü de donemin alaturka, yırtmaçlı, ağır makyajlı popçularından farklıdır, punk havalı sürrealist bir görüntüsü vardır. Zaten gazinolarda çok az çalışır, genelde müzik hayatını plak ve konserlerle sürdürür ve magazinden uzak durur. Bülent Ecevit'in "Karaoğlan" lakabıyla büyük zafer kazandığı seçimlerden önce, mitinglerde Ecevit'ten önce sahne alır "Sev Kardeşim" ve "Hayat Bayram Olsa"yı söyler. Siyasi mitinglerde sahne alan ilk sanatçıdır. Bir dönem şarkı sözleri TRT tarafından solcu bulunur ve Selda Bağcan, Cem Karaca, Melike Demirağ, Fikret Kızılok ve Bülent Ortaçgil gibi kara listeye alınır. Spilt, Spot, Apollonia, Altın Orfe, Atina, Yamaha, Tokyo gibi pop müzik festivallerine "Perhaps One Day", "Let In the Light" gibi şarkılarla katılır, aldığı 7 ödülle uluslararası festivallerde en çok ödül alan pop müzik şarkıcılarından biri olur. Türkiye'ye gelen bazı caz sanatçılarına vokal yapar. Günümüz kliplerinin ataları sayılacak şarkı üzerine kısa filmleri İzzet Öz, "Diskovizyon", "Sihirli Lamba" gibi televizyon programlarında ilk olarak Şenay ve Seyyal Taner için çeker. 1975'de ilk Eurovision Şarkı Yarışması elemelerine katılır ve sözlerini kendi yazdığı Selçuk Başar bestesi "Umut" adlı şarkıyla finale kalmayı başarır ama eşi Şerif Yüzbaşıoğlu jüride olduğu için, dedikodulara mahal vermemek için yarışmadan çekilir. Nilüfer'in seslendirdiği Nino Varon bestesi olarak katılan "Boşver" ise orijinal olmadığı iddia edilince Nilüfer tarafından yarışmadan çekilir.
1980'de Ajda Pekkan'ın Eurovision temsili için ısmarlanan ve Türkiye finalinde ikinci olan Şerif Yüzbaşıoğlu'nun hüseyni makamındaki bestesi "Olsam"ın demo kaydını o okur ve bu yorum Pekkan'ın yorumundan daha çok beğenilir. Rumuzla katılınan yarışmalarda, özellikle açık gırtlakla yorumladıkları şarkılardaki sesleri, sık sık popüler müziğin bir başka deha bestecisi Ergüder Yoldaş şarkılarıyla tanınan Nur Yoldaş'la karıştırılır. Uzun yıllar Şerif Yüzbaşıoğlu'nun aranjeleriyle Coco Cola'nın Türkiye cıngıllarını seslendirir, üç kez dünyada yılın Cola cıngılları değerlendirmesinde birinci olur. İlk albümünü İngilizce sözlü "Wish", "Who Are You?", "When Grass Is Gold" gibi şarkılarla Bulgaristan'da çıkarır. Türkiye'deki ilk ve tek albümü ise "Şenay" adıyla çıkar. "Honki Ponki", "Çirozname", "Dalkavuk", "Kent Yaşamı", "Şarkılar", "Doy Doy Doy Doymadım", "Bir Gün O Yok Diyecekler" gibi şarkılar yer alır. Funk ve disko tarzlarındaki plak yılın en çok satan plağı olur ve Şenay yine ön plana geçer. "Honki Ponki" İngilizce sözlerle Hollanda, Japonya, Belçika, Fransa, Almanya gibi ülkelerde, "Honky Ponky" ismiyle 45'lik olur ve Beyaz Kelebekler'in "Sen Gidince"sinden sonra Avrupa listelerine giren ikinci Türk plağı olur, üçüncüsü ise Barış Manço'nun "Nick the Chopper"ıdır. O dönemde Ajda Pekkan başta olmak üzere pek çok pop şarkıcısının Avrupa plakları hüsranla sonuçlanmıştır. Şenay ise iyi bir çıkış yakalayıp Aydın Esen, Harun Kolçak, Fatih Erkoç, Şenova Ülker, Levent Altındağ gibi müzisyenlerden oluşan Karma adlı bir orkestra kurup konserlere başlayacakken, 1981'de Türkiye'nin en önemli müzik adamlarından orkestra şefi, aranjör ve besteci Şerif Yüzbaşıoğlu'nu kaybeder. Bir daha toparlanamaz.
1981'de eski orkestra arkadaşı Selçuk Başar'ın ısrarıyla onun "Bigudi" adlı şarkısını seslendirir ve Eurovision'da finale kalır ama devam edemeyecegini açıklayıp şarkıyı Neco'ya devreder, sonuçta kadın şarkısı olduğu için "Bigudi"yi Füsun Önal seslendirir ve Türkiye ikincisi olur. 1982'de Aydın Esen'in zorlamasıyla onun Eurovision için hazırladığı "Müzikle Yaşam" isimli şarkıyı seslendirip finale kalır ama yine devam edemeyecegini belirtip çekilir, Aydın Esen de yarışmaya başka bir şarkıcıyla devam etmek istemediği için şarkısını yarışmadan çeker. 1984'de Almaya'da punk-rock Grand-Prix yarışması için aldığı bir teklifle yeniden harekete geçmeye karar verse de kendini toparlayıp dönüş yapamaz.
Aralıklarla caz şarkıcısı olarak birkaç kulüp çalışması yapar ama hem bir kadın olarak uğradığı tacizler, hem de üç kez ülkücülerin saldırısına uğraması eşini kaybettikten sonra bozulan psikolojik yapısını iyice ağırlaştırır. Ağır psikolojik sorunlar yaşar. Kendini her şeyden soyutlar ve "Sev Kardeşim" ve "Hayat Bayram Olsa" şarkıları her bayram çalınan bir kült olsa da kendisini herkese unutturmaya çalışır. 1993'de Aydın Esen, Erdal Kızılçay, Eser Taşkıran gibi müzisyenlerin desteğiyle Mevlana'nın şiirlerinin İngilizce çevirilerine fusion tarzıyla bir demo hazırlar. EMI İngiltere'den "ok" alan album, EMI Türkiye'nin başındaki Yeşil Giresunlu'nun engellemesiyle karşılaşır, bazı kulisler sonucu Kültür Bakanlığı da ekonomik desteğini çekince, Şenay yeniden kapanır ve kendini soyutlar. Popüler olduğu dönemde de pek sosyal bir karaktere sahip olmayan Şenay, kendini yazıya ve Salvador Dali etkisinde sürrealist yağlı boya resimlere verir. Şenay Yüzbaşıoğlu, 4 Ocak 2013'te, 62 yaşında, Gümüşsuyu'ndaki evinde vefat etti; Ayazağa Mezarlığı'na defnedildi. 1981 yılında ölen eşi Şerif Yüzbaşıoğlu'nun yanına gömülmek istiyordu ancak 'mezarın tapusu bulunamadığı' gerekçesiyle bu son isteği yerine getirilemedi.
Şemsi Yastıman (d.10 Temmuz 1923, Kırşehir - ö. 10 Temmuz 1994, Lapseki)
Türk Halk Müziği'ne kaynak kişi ve derleyici kimliği ile emeği geçmiş büyük halk sanatkârıdır. Asıl adı "Mehmet Galip Şemsettin" olan Şemsi Yastıman, "Şekerci Ahmed Ağa" ve "İlhamiye Hatun"un oğlu olarak dünyaya geldi. Saza ve söze ilgisi küçük yaşlarda başladı. O yıllarda Kırşehir ustalarından etkilendi. Ankara'da bulunduğu yıllarda "Yağcıoğlu Fehmi Efe" ve "Genç Osman"ın müzik meclislerine girerek kendini ve sazını geliştirdi. Sahneye çıkması da bu yıllara rastlar.
Bir süre İzmir'de yaşayan ve burada evlenen Şemsi Yastıman, daha sonra İstanbul'a yerleşti. Kısa sürede şöhreti artan ve gazinolarda çalışmaya başlayan Yastıman, dönemi içinde, basın-yayın organlarının en çok bahsettiği sanatçılardan biri oldu. Onlarca plak doldurdu ve pek çok kez Türkiye Radyoları'nın programlarına davet edildi.
Semsi Yastıman, özellikle halk müziği geleneğinin çalıp-söyleme tarzını benimsemiş bir halk sanatkârı olarak adından söz ettirdi. Âşıklık geleneğinin çeşitli türlerinde seslendirdiği eserlerle ve bilhassa dönemi içinde unutulmaya yüz tutmuş olan destan ve taşlamaları ile sevildi. Memleketi Kırşehir'in müzik potansiyelinin geniş kitlelere tanıtılmasına ön ayak oldu. Sanatçı kişiliği yanında, kendi adını taşıyan dükkânında saz dersleri vererek pek çok sanatçı yetiştirdi. (Hasan Cihat Örter, Serhan Yastıman) Türk halk müziği konusunda çeşitli kitaplar yayınlayarak kültür hayatına hizmetlerde bulundu.
Şemsi Yastıman, doğum gününde, yani 10 Temmuz da (1994) Lapseki emek tatil sitesinde hayata gözlerini yumdu. Naaşı kendi vasiyeti üzerine çok sevdiği Lapseki Adatepe köyüne defnedilmiştir.
En çok bilinen eseri, Kırşehir'e özlemini dile getiren "Memleket Hasreti" ve "Uzaylılar Hoşgeldiniz"dir.
Şekip Ayhan Özışık, (2 Şubat 1932 - 17 Nisan 1981)
Özışık,1932 tarihinde Nevşehir'de dünyaya geldi. Raşit ve Şaziye Özışık çiftinin oğlu olan sanatçı, daha altı yaşındayken müzik dersleri almaya başladı. Hatta ud çalmayı kendi başına öğrendi. 1942 yılında İstanbul'a gidip Haydarpaşa Lisesi'ni bitirdi. Üsküdar Musiki Cemiyeti'nde Emin Ongan'la, İleri Türk Musikisi Konservetuarı'nda Laika Karabey'le ve Ankara Radyosu'nda İzzettin Ökte ile beraber çalıştı.
1958-1966 yılları arasındaki dönemde Ankara Radyosu'nda ve 1966-1981 yılları arasındaki dönemde İstanbul Radyosu'nda ud sanatçısı olarak çalışan Özışık, 1958 yılında ilk bestesi olan ve güftesi kendine ait "Belki bir sabah geleceksin" şarkısını Rast Makamı'nda besteledi. Ancak bundan önce bestelediği şarkıları da kayda değer bulmadığı için yaktı. Yesari Asım Arsoy ve Sadettin Kaynak gibi bestecilerden etkilenerek o dönemde piyasada olan şarkıları benimsedi. Şengül Özışık'la evlenip bu evlilikten Ayşen, Hakan ve Raşit adında üç çocuğu dünyaya getiren sanatçı; Ilgaz Benekay ve Ümit Mutlu gibi isimleri de yetiştirerek, Türk müzik tarihindeki saygın isimler arasında yer aldı.
Sanatçı, 17 Nisan 1981 tarihinde gırtlak kanseri tedavisi gördüğü sırada İstanbul Cerrahpaşa Hastanesi'nde hayatını kaybetti.
Şecaattin Tanyerli, (d. 13 Ocak 1921 İstanbul - ö. 1 Aralık 1994 İstanbul)
seslendirdiği Türkçe tangolarla tanınan Türk yorumcu.
Şecaattin Tanyerli 13 Ocak 1921'de İstanbul, Teşvikiye'de doğdu. İlkokulu, Beşiktaş Esma Sultan İlkokulu'nda, orta ve lise tahsilini ise İstanbul Erkek Lisesi'nde tamamladı. Lise yıllarında, Tino Rossi hayranı olan Tanyerli, müzik çalışmalarına Eminönü Halkevi'nde opera dersleri alarak başladı. Hukuk Fakültesi öğrencisiyken Beyoğlu Halkevi'nde keman öğretmeni Goldenberg'den şan dersleri aldı.
- Dünya Savaşı sıralarında çalışmak zorunda kalan sanatçı, 1942 yılında Maksim Gazinosu'nda profesyonel sahne hayatına başladı. Almanca, Fransızca, İspanyolca ve Rumca tangoları da seslendiren Tanyerli 1943'de Ankara Yedeksubay Okulu'na gitti. 1946'da üsteğmen olarak mezun oldu. 1949'da Necdet Koyutürk'ün ünlü "Papatya " adlı tangosuyla ilk plağını yaptı. Aynı yıl İstanbul Radyosunda çalışmaya başladı. Yine aynı yıl Kamuran Hanımla hayatını birleştiren sanatçının 2 oğlu, 1 kızı, 6 torunu var.
45 yılı aşkın bir zaman kendini tangoya adayan Tanyerli 1 Aralık 1994 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. 44 yıl boyunca İstanbul Radyosunda 1000'i aşkın Türkçe sözlü tangoyu seslendiren sanatçı 30'u aşkın taş plak, 2 uzunçalar, 2 kaset, 40 kadar 45'lik plak ve 1 CD yaptı. 1971'de altın plak ödülü alan Tanyerli'nin seslendirdiği tangolardan bazıları şöyle: "Ayrılık" "Sensiz Kaldığım Geceler" "Sevdim Bir Genç Kadını' "Mazi" "Sana Nerden Gönül Verdim" "Papatya"
Seslendirdiği her tangonun kendisinde ayrı bir anısı olduğunu söyleyen sanatçı, tango dinlemenin ve bu dansı icra etmenin hayatı renklendirdiği düşüncesindeydi. Tanyerli, ailesi ve çevresiyle olan bağlarının güçlülüğünü de tangoya borçlu olduğunu her zaman söylemiştir.
Şadan Adanalı (Ocak 1924 / 28 Nisan 2002)
1941 yılında sahne ile tanışan ve ilk rolü figüranlık olan Şadan Adanalı 57 yıldır sahnelerde. Operet oyunculuğu ile başlayan sanat yaşamında sayısız başarılarda imzası olan Adanalı, yüreğinde hala ilk günün heyecanı, başarıdan başarıya koşuyor.Adana’da, okuma arzusu ile yanıp tutuşan bir çocuk. Okuma aşığı. Ortaokuldan sonra okuyabilmek için her yolu deneyen, ancak arzusuna bir türlü ulaşamayan delikanlı.Kader onun bir başka alanda, yine okuma ile ilgili bir alanda tanınmasına sebep oldu. O Şadan Adanalı. 1941’de Eskişehir’de Muhlis Sabahattin ile başlayan sanat ve sahne hayatında 57 yıldır hep gündemde. Onu kim tanımaz ki…
Bu Dünyanın Dört Bucağı Köhne Bir Meyhanedir…” sözleriyle başlayan gazeli, geçmişte olduğu gibi bugünlerde yine dillerde marş.1924 yılında doğan, doğduğu kenti, adını kendine soyadı almacasına seven Şadan Adanalı ilk ve orta okulu, berber olan babasının dükkanında çalışarak bitirmiş. Burada Şadan Adanalı’nın hayat öyküsüne onun sözleriyle bir paragraf açalım ve kendisini dinleyelim.
Orta okulun son senesinde babam, “oğlum ben üçünüzü okutamam” dedi. Bunun üzerine okulu bitirdikten sonra Milli Mensucat fabrikasında işçi olarak çalışmaya başladım. Ama okumayı çok arzu ediyordum. Bir gün Son Posta gazetesinde bir ilan gördüm. Eskişehir’de orta okul mezunlarını kabul eden bir lise öğrenci alacakmış. Elektrik dalında teknik eleman yetiştireceklermiş. Okuma aşkı ile yanıp tutuşuyorum ve hemen kararımı verdim. Okuyla başvuracaktım. Biraz sabredip cep harçlığımı ve yol paramı biriktirip Eskişehir’e gittim. Ama orada hayal kırıklığına uğradım. Okul TCDD’de çalışan ailelerinin çocukları için açılmış. Dışarıdan öğrenci almayacaklarmış. Çok üzülmüştüm…”Uğradığı hayal kırıklığının ezikliği ile kendini sokaklara atan genç Şadan adanalı kenti dolaşırken bir berber dükkanı görür ve ustadan iş ister. Babacan tavırlı berberin yanında 1.5 ay çalışan Adanalı’nın yaşamını değiştirecek sürpriz burada kendini gösterir….
Bir gün, Eskişehir Halkevi’nin duvarında bir afiş gördüm. Afişte, Muhlis Sabahattin ve Çocukları Opereti yazıyordu. Kader. Bakın nereden nereye. İçim kıpır kıpır oldu ve hemen Halkevi’ne koştum. Muhlis beyin yanına çıktım.: “ ben tiyatro sanatçısı olmak istiyorum. Sesimde var.” Dedim. Beni dinledi, beğendi ve figüran olarak kadroya aldı aldı. Yıl 1941. Artık operet oynuyordum. 2,5 ay Türkiye’yi dolaştık sonra Ankara’ya döndük ve Ankara Halkevi’nde oynamaya başladık. Ama işler kötü gidiyordu. Yine turneye çıktık. Afyon’dan İzmir’e geçtik. İşler umduğumuz gibi gitmedi ve heyet İzmir’de dağıldı. Hoca beni ve İstanbul’a gitmek isteyen diğer arkadaşları yanına aldı ve biz İstanbul’a gittik. Taksim’deki Kristal gazinosunda operet oynayacaktık. Kristal’de benim önümü açan bir gelişme oluyor ve sesim güzel diye operetten önce uvertür olarak sahneye çıkıp türkü okumaya başlıyorum. Sonra operette oynuyorum.”İstanbul’a gelişinin senesinde Safiye Ayla’nın dikkatini çeken Şadan Adanalı, onun daveti üzerine 1942 yılında kadrosuna girer ve bugünkü Fitaş sinemasının olduğu yerde İstanbul gazinosunda söylemeye başlar.
Safiye hanım’ın kadrosunda bir yıl uvertür olarak çalıştıktan sonra ikinci solistliğe yükseldim. İstanbul Gazinosunda Raşit Rıza’yı, Halide Pişkin’i, Mualla Gökçay’ı tanıdım. O gazinoda 1943 yazına kadar çalıştım. O yaz bazı ekstralara da gitmeye başladım. Para biriktiriyordum. Çünkü askerlik çağım geliyordu. Ertesi yazda Harbiye’de bugün İstanbul Radyosu’nun olduğu yerde Belvü gazinosunda çalıştım. Orada da Müzeyyen Senar’ı tanıdım. Sonra ver elini askerlik."
Safiye Ayla’dan Hamiyet Yüceses’e, Müzeyyen Senar’dan Suzan Güven’e kadar bütün sanatkarların kadrolarına almak için yarıştıkları Şadan Adanalı başarısının sırrını çok çalışmasına, üstadlara saygı göstermesine ve düzenli bir hayat yaşamasına bağlıyor.
Askerliğini tamamladıktan sonra İstanbul’a dönen Şadan Adanalı bu kez Hamiyet Yüceses’ten teklif alır ve onun kadrosunda da ikinci solist olarak okumaya başlar.yaz gelir ve yine turneler dönmeye başlar. O yaz Raşit Rıza tiyatrosu ile turneye çıkan Adanalı turnede o yılların dansözü Emine Adalet ile tanışır.
Turnelerde Emine Adalet hanım ile operet oynuyoruz ben başrol oynuyorum. Orada da yine operetten önce sahneye çıkıyor ve türkü okuyorum. Raşit Rıza ile de işler iyi gitmedi. Ben ve Adalet hanım İzmir’de kaldık. Bir gazinoda ben okuyorum, Emine hıanım da dans ediyor. Böyle böyle 1951’e geldik. İstanbul’a döndük ve Yenikapı’da Çakır gazinosunda çalışmaya başladık. O yılın yaz aylarında Beyazıt’taki Lale Bahçesi ve Cağaloğlu’ndaki Çiftesaraylar Bahçesi’nde de çalıştım. Hem türkü hem gazel, hemde şarkı okuyordum. 1951 yılında ilk plağımı doldurdum.
" Bu Dünyanın Dört Bucağı Köhne Bir Meyhanedir.”
Sahne hayatının basamaklarında yavaş yavaş yükselen Şadan Adanalı 1956 yılında Grafson plak şirketine transfer olur ve Kadri Şençalar’ın Dere Boyunda Saz Olur adlı bestesini okur. Artık şöhreti iyiden iyiye yayılmaktadır. Plaklar sayesinde Anadolu’daki dinleyicilere ulaşan Adanalı bu yıllarda da sık sık turnelere çıkar. 1956 – 1970 yılları arasında hem İstanbul, Ankara ve İzmir’de hem de Anadolu’nun çeşitli kentlerinde sahneye çıkan Şadan Adanalı, İsmail Dümbüllü, Ferdi Tayfur ve Avni Dilligil tiyatrolarında da oynar. 1954 yılında ilk yurt dışı turnesine çıkan Adanalı, Beyrut’tan İsrail’e, Almanya’dan Fransa’ya, ABD ve İngiltere’den Avustralya’ya kadar bir çok ülkede kendisini sevenlerle buluşur.
1940’lı, 1950’li yıllarda müzeyyen Hanım, Perihan Hanım, Safiye Hanım, Suzan Güven Hanım, kim olursa olsun, hep beni yanlarında görmek isterlerdi. Çok düzenli bir hayatım vardı. İçki, sigara içmem. Beni kimse sarhoş görmemiştir. Kendime dikkat eder, temiz giyinirim. Saz üstadlarına, solist arkadaşlarıma sağlıklı yaklaşırdım. Kendime hep iyi arkadaşlar seçtim. Çok çalıştım. Büyüklere saygı gösterdim. Hep öğrenmek istedim. Müzik eğitimim yok ama ben üstadlar tarafından hem ses hem de sahne adabı konusunda sahnede eğitildim. Selahattin Pınar, Sadettin Kaynak, Kadri ve İsmail Şençalar, Halide Pişkin, Emine Adalet’in bana yardımlarını asla unutamam.”
Okuduğu zaman gazinoların alkıştan inlediği Bu Dünyanın Dört Bucağı Köhne Bir Meyhanedir adlı Neva Rast gazelin sözleri ve bestesi kendisinin. Adanalı’nın bir başka bestesi de sözleri yine kendisinin olan muhayyer Makamındaki Ardınca Süründüm Bitti Takatım adlı şarkısıdır. Ahım Gibi Ah Var mı Acep Ahlar İçinde adlı güftesi de Osman Nihat Akın tarafından Hüzzam makamında bestelenmiş.
Kanlı Çevre ve Kirli eller adlarını taşıyan iki film çeviren Adanalı bu filmlerde Salih Tozan Ve Abdullah Palay ile oynamıştır. İki filmde 18 gazel okuyan Şadan Adanalı2nın bu filmleri Haliç’te türk filmlerinin saklandığı deponun yanması sonucu kül olmuştur. Daha sonra İbrahim Tatlıses’le Sevmek ve Bilge Şan ile Zehirli çiçek filminde rol almıştır. Sahneye çıkarken mutlaka “ Allahım beni mahcup etme, bana yardım et” diye dua eden Şadan Adanalı inançlı bir kişi. Atatürk ilke ve devrimlerine yürekten bağlı olan Adanalı, Atatürk’ü dünya liderleri arasında ilk sıraya koyuyor ve ona hayran.
Suzan Yakar Rutkay (1 Ocak 1907 / 1 Ocak 1992)
lkokul öğreniminden sonra ilk kez İzmir'de sahneye çıktı. Halk türküleri okuyarak şöhret oldu. Yapımcı Fuat Rutkay ile evlendi ve 1945 de sinemaya ağırlık verdi. Başrollerde oynadı. Eşinin ölümünden sonra 1960 lı yılların başında kendi şirketi olan Yakar film şirketini kurdu. Adnan Şenses ile evlendi ve ayrıldı. Ölümünden önce 4 katlı apartmanını Film-San Vakfı na bağışladı. Ve adına Suzan Yakar Sanat ve Kültür Merkezi açıldı.
Suat Sayın, (1932 / 7 Aralık 2006)
Suat Sayın, 1932 yılında İstanbul'un Fatih ilçesinde dünyaya geldi. 7 Aralık 2006 tarihinde vefat etti. Müziğe 12 yaşında ud çalarak başladı. 1952 yılında Ankara radyosunda udi olarak göreve başladı. İlk bestesi olan "Gözlerimin yaşını silemiyorum" şarkısını 1958 yılında yaptı. 1960 yılında radyodan ayrılarak ilk plağı olan “Postacı“ şarkısını seslendirdi. İlk sahne çalışmasını 1967 yılında Ankara Lunapark Gazinosu'unda yaptı.
1970 yıllarının gençleri aşklarını Suat Sayın'ın; “Kollarında Öleyim, İçiyorum Bu gece, Parayla Saadet Olmaz, Zalimin Zulmü, Sevemez Kimse Seni, Gündüzüm Seninle, Yalan Gözlerin” gibi şarkılarıyla anlattılar...
Son bir albüm daha yapmıştı. Klip çekimi için hazırlık yapıyordu. Kendi albümünün hazırlıklarını sürdürürken bir taraftan da öğrencisi Sadegül'ü yetiştiriyor ona “Son eserim” diyordu. Sadegül'ün albümünde birlikte düet yapmışlardı ve unutulmaz bestelerinden birisi olan “Yolcu ve Arabacı”yı yeni yorumuyla seslendirmişti.
Ne kendisine ait son albümü ne de Sadegül'ün albümünün çıktığını görmeye ne yazık ki ömrü vefa etmedi. Amansız hastalık iki ay içerisinde O'nu sevenlerinden kopardı. Tedavi gördüğü İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hematoloji Servisi'nde dün hayatını kaybeden müzisyen Suat Sayın için Şişli Camii'nde ikindi vakti tören düzenlendi.
Sayın'ın cenazesi, ikindi vakti burada kılınan namazın ardından götürüldüğü Zincirlikuyu Mezarlığı'nda defnedildi. Törene, Sayın'ın ailesi ve yakınlarının yanı sıra çok sayıda sanatçı da katıldı. Törene katılan sanatçılardan Orhan Gencebay, “Hepimizin örnek aldığı bir isim ve çok güçlü bir müzisyendi. Kardeş gibi dostluğumuz vardı” dedi.
Muazzez Ersoy, “Çok değerli bir üstat, çok değerli bir müzisyen, çok önemli bir kayıp. O ölmedi, ölmeyecek. Hepimizin gönüllerinde yeri var. Şarkılarıyla, eserleriyle yaşayacak. Yeri doldurulmayacak bir insan” diye konuştu.
Adnan Şenses “Dostlarının ve sanatçı arkadaşların başı sağ olsun. Ben Suat Sayın'ın şarkılarıyla meşhur oldum. 47 yıl okudum. Şarkılarıyla, besteleriyle yaşayacak. Burada birçok ünlü arkadaşımızın olması lazımdı. Gönül isterdi ki, bütün arkadaşlarımız burada olsun. Biz sanatçılar vefasızız” dedi.
Bestelerinde daha Arap Müziği etkisinde kalan Suat Sayın, tema olarak aşk üzerine çalışmıştır. Çok sesli ve dış kaynaklı müziğin öncülüğünü yapmasından dolayı, müzik otoriterleri eserlerini arabesk olarak değerlendirmişler ve bu sebeple eserleri TRT kurulundan geçmemiştir.
Zira eserleri incelendiğinde makam ve usul bakımından çok ince motiflerle işlendiğini görmek mümkündür. Şarkılarının çoğunu musikimizin çok kıymetli icracıları plak ve albüm yapmakta tercih ettikleri görülür.
Bazen bir tavernada dans müziği olarak, bazen de şarkılarını Türk Sanat Müziği repertuarlarında bulmak mümkündür. Zengin bir arşive sahip Suat Sayın'ın Türk Müziğindeki yerini inkâr etmek mümkün değildir.
Okunma 3115 defa Son Düzenlenme Pazar, 01 Şubat 2015 12:15
Suat Sayın'ın hayatı ve eserleri - 5.0 üzerinden 5 aldı. 3 oylama yapıldı.
Öğeyi Oyla1 2 3 4 5 (3 oy)
Kategori Bestekârlarımız
Etiketler Suat Sayın
Bu etikete ait diğer sayfalar:
Artık sevmeyeceğim
Bu gece ben çok mes'udum
Akşam olur gizli gizli ağlarım
Kalbimde gizli bir sevgi mi arar
Yollar uzak gelemedim
Sevemez kimse seni
Sakın bir söz söyleme
Gündüzüm seninle gecem seninle
Bu akşam yine dertlerimle baş başa kaldım
Artık seni sevemem
Anladım ki daha dolmamış çilem
Sinan Subaşı
Ağırlıklı olarak Türk Sanat Müziği alanında besteleri olan bu büyük üstad Plaklarında dönemin önemli Arabesk Müzik bestecilerinin eserlerini yorumlamasının yanında kendisine ait besteleriyle Arabesk Müziğin bugünlere gelmesinde büyük emeği olmuştur.
Her ne kadar bugün çok hatırlanmasa da 1968 yılında dönemin en büyük şirketlerinden olan İstanbul Plak adına yaptığı bu muhteşem bestesi o zamanlar satış rekorları kırmıştı...