E-F-G-Ğ-H

E-F-G-Ğ-H (47)

E F G Ğ H

Pazar, 18 Haziran 2017 07:16

hasan hüseyin Demirel

Yazan

hasan hüseyin demirelhasan hüseyin Demirel bir dönemin protest müzik bestecisi, söz yazarı ve yorumcusu...

edip akbayram, fatih kısaparmak, ahmet kaya, ferhat tunç'un parsellediği alandan giremedi bir türlü içeri ama camiada oldukça saygın bir yeri vardır... edip akbayram'dan hatırlanacak güneş battı, ölüm dediğin nedir ki, bize yazıktır, vay bebem, kızılırmak'ın denizlere (tay), emel müftüoğlu'nun hangimiz (yalancıklar söylemedik ki) gibi şarkılarda imzası bulunur. halepçe albümüyle ses getirmiş zamanında. hatırladığım kadarıyla dokuz-sekiz albümüyle son kez şansını denedi olmadı. dokuz-sekiz şarkısında "bizans derler, ben bu kente imzamı attım" demişti. bence attı. şimdi de yerini kardeşi eminönü'nü söyleyen kadir demirel'e bıraktı...

Salı, 06 Haziran 2017 06:57

Hüseyin Sadeddin Arel

Yazan

Hüseyin Sadeddin arelHüseyin Sadeddin Arel (d. 18 Aralık 1880, Vefa, İstanbul - ö. 6 Mayıs 1955, İstanbul)

hukukçu, besteci ve musiki araştırmacısı.

Anadolu kazaskerlerinden müderris Mehmet Emin Efendi ile Fatma Zekiye Hanım'ın altıncı çocuğudur. Vefa'da Taşmektep, Şemsülmaarif ve Nümune-i Terakki okullarındaki ilköğretiminden sonra 1886'da ailesi ile İzmir'e göç etti.

Eserleri

51 Mevlevi Ayini, 108 Durak, 87 İlahi, 13 Ney taksimi bestesi, 24 Peşrev, 28 Konser Saz Semaisi, 80 Saz Semaisi, 42 Oyun havası, 20 Dramatik Saz Eseri, Tambur ve Viyolonsel için 8 taksim, 11 Köçekçe; Beste ve Semai gibi büyük formlarda 7 sözlü eser, 51 Gazel, 3 Gazelli taksim, 2 Marş, 104 Şarkı, Oda Müziği ve koral, Altılama, Üçleme, İkileme olarak toplam 71 çok sesli eser.

Bunlardan başka Türk Musikisi nazariyatı dersleri, Armoni dersleri, Kontrpuan dersleri, Füg dersleri, Prozodi dersleri, Türk Mûsıkîsi ileri solfej dersleri, Eski Musiki Tarihi , Türk Mûsikisi Kimindir ? yazı dizisi ve diğer çeşitli makaleleri ve Kantemiroğlu'nun Edvar'ının yayını sayılabilir. Batı Mûsıkîsi Tarihi notları basılmamıştır.

Salı, 06 Haziran 2017 06:54

Hüdai Aksu

Yazan

Hüdai AksuHüdai Aksu  (d. 5 Şubat 1948, Bartın - ö. 10 Şubat 2009 İstanbul

Hüdai Aksu 5 Şubat 1948 yılında Bartın’da dünyaya geldi. Doğuştan gözleri görmeyen Aksu 1954 yılında Ankara Körler Okulu’na girdi ve ilkokul eğitiminden sonra sanat çalışmalarını aynı okulun sanat kısmında sürdürdü.Kısa zamanda müziğe olan yeteneği sayesinde öğretmenlerinin dikkatini çeken Aksu ud çalışmaları sırasında Ankara Radyosu fasıl hocalarından ünlü müzisyen İbrahim Tuğberk’ten dersler aldı.1965 yılında Körler Okulundan mezun olduktan sonra İstanbul’a geldi ve derneğin müzik ekiplerinde çalışmaya başladı.

1966 yılında Körler Okulu’nda tanıştığı ses sanatçısı Elfida Hanım’la evlendi. Bu evlilikten üç çocukları oldu. Dernek bünyesindeki müzik çalışmalarının yanı sıra Boğaziçi’nin gece hayatını oluşturan ünlü eğlence mekanlarında sanat icra eden Aksu kısa zamanda tanındı ve geniş bir hayran kitlesi edindi. Ünlü sanatçı Zeki Müren ve pek çok sanatçı Aksu’nun ud icrası ve sesine olan hayranlıklarını zaman zaman ifade etmişlerdir.1973 yılında ilk kasetini çıkaran Aksu’nun toplam 41 albümü bulunuyor. Çoğunun gelirinden doğru-dürüst yararlanamadığı bu albümler sayesinde yurt içinde ve özellikle yurt dışında yaşayan gurbetçiler arasında önemli bir ün kazandı.

70’li ve 80’li yıllarda bugünkü tanıtım araçlarının yeteri kadar gelişmemiş olması yüzünden kitlelere ulaşma konusunda yine de sıkıntılar yaşayan Aksu’nun ulaşmış olduğu tanınmışlık düzeyi ne yazık ki sergilediği sanatına denk düşer düzeyde olamadı. Aksu’nun da tanınma konusunda özel bir çaba içinde olmaması, onu kitlelere tanıtma önerisiyle yaklaşanlara kuşkuyla bakması gibi etmenlerin bu duruma yol açtığı söylenebilir.1970’li yılların istikrarsız ortamında icra etmekte olduğu sanatına rağmen geleceğin belirsiz olduğunu gören Aksu bir yandan öğrendiklerini yeni nesillere aktarabilmek, diğer yandan da kendisi ve çocuklarının geleceğini güvenceye alabilmek için körler okullarında çalışmak istemesi üzerine 1977 yılında Ankara Körler Okulu’nda müzik öğreticisi olarak göreve başladı. Bir yıl sonra İstanbul Körler Okulu’na tayin edilen Aksu o zamanlar İstinye’de bulunan İstanbul Körler Okulu’nda iki yıl ud öğreticiliği yaptı.

Daha sonra öğretmenlikten ayrılan Aksu 21 yıl süreyle kesintisiz olarak Kumkapı’daki bir eğlence mekanında akşam programları icra etti. Son yıllarda yaşadığı çeşitli sağlık sorunları yüzünden işi bırakan Aksu müzik çalışmalarını farklı yerlerde ve aralıklarla sürdürdü. 4000’den fazla Türk Sanat Müziği eserini notasıyla bilen ve bunları hakkıyla icra edebilen ender müzik adamları arasındadır. Yöresel türkü ve şarkıları bile icra edebilme yeteneği yüzünden onu “tombala torbası” şeklinde niteleyenler bile oldu. İstenip de çalamadığı hemen hemen hiçbir eserin bulunmadığı söylenir.

Gösterdiği yüksek iş disiplini sayesinde aynı yerde 21 yıl gibi uzun bir süreyle kesintisiz çalışan çok az sayıdaki müzisyenlerden birisidir. Saatlerce bir eserden öbürüne geçebilen Aksu böyle uzun bir programı yalnızca 10 ya da 15 dakikalık kısa bir ara vererek sonuna kadar aynı tempoyla götürme yeteneğini gösterebilmiş, yaptığı işe saygısı yüzünden kar-kış demeden, koşullar ne olursa olsun işini aksatmadan sürdürmüş bir kimsedir. Her zaman sanatına güvenmiş ve koşullar ne olursa olsun ekmeğini taştan çıkarırcasına bir yaşam mücadelesi yürütmüş, hiçbir zorluğa boyun eğmemiş, başkalarının karşısında küçülmemiş, hakkını almak için her yolu denemiş örnek bir kişi ve iyi bir aile babası olarak tanınır. Arkadaşları arasında sevilen, körlüğü hiçbir şekilde mazeret olarak görmeyen ve diğerleri tarafından gösterilmesine şiddetle karşı çıkan bir yapıya sahiptir.

Son yıllarda yaşadığı sağlık sorunları artmış ve 10 Şubat 2009 cumartesi günü kalp yetmezliğinden aramızdan ayrılmıştır.

Salı, 06 Haziran 2017 06:49

Hayri Tümer

Yazan

hayri tumerHayri Tümer (11 Eki 2011 / 28 Ağustos 1973 ) Neyzen

Salı, 11 Eki 2011 İstanbul’da doğdu. Genç yaşından beri musikiye,özellikle ney üflemeye büyük bir hevesi vardı. Neye olan aşkı sebebiyle devam ettiği İstanbul Tıbbiyesindeki tahsilini bırakarak 1926’da Ankara’ya gitti.Samanpazarı’nda Nakşıbendî mektebinde mûsikî hocalığı ile memuriyet hayatına başladı. Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğünde de on iki yıl çalıştı. İmar-iskan Bakanlığı, Başbakanlık Basın Yayın Müdürlüğünde çeşitli kademelerde çalıştıktan sonra 1967 yılında emekli oldu. Ankara Radyosunun kuruluşundan beri neyzenlik yapan Hayri Tümer, Halil Dikmen ve Halil Can’la birlikte çalıştı.

Darü’l-TalimMusiki Heyetine katıldı. Fahri Kopuz ve Santurî Zühtü Bardakoğlu ile birlikteç alıştı. 1938’de Ankara Radyoevi açılınca, Başbakanlıkta görevli iken mukaveli sanatçı olarak radyoda çalışmaya başladı. Klasik Türk Musikisi korosunda bir müddet çalıştı. Daha sonra Fahri Kopuz’un yönettiği İnce Saz Topluluğunda değişmez sanatçı olarak görev yaptı. Solo programlarında da saz eserleri icralarında yer aldı. Ankara Radyosunda neyzen olarak uzun yıllar hizmet etti.1970 yılında kadrosunu İstanbul Radyosuna naklettikten kısa bir süre sonra rahatsızlandı. İstanbul’da sekiz ay kaldığı hastanede bir iki dostundan başka kimsenin kendini aramaması üzerine Ankara’ya döndü. 28 Ağustos 1973 Pazar günü,Ramazan bayramı arefesi gecesinde hayata gözlerini yumdu.

Hayri Tümer’in şiirleri, az sayıda da olsa repertuara girmiş besteleri vardır. 1959’da ilk kez yapılan Mevlana AnmaTörenlerinde mutrip heyeti başkanlığını Hayri Tümer yapmıştır. Bu görevini beşyıl sürdürdü. Tekke neyzenliğinin örnek temsilcisi olan Hayri Tümer’in KlasikTürk Mûsikîsinin ameli olduğu kadar nazarî sahadaki mahareti de mûsikî çevrelerinde tereddütsüz kabul görürdü. Din dışı mûsikî sahasında ise Hoca İsmail Hakkı Beyin Hayri Tümer üzerindeki tesiri büyüktür. Ayrıca NeyzenTevfik’in Hayri Tümer üzerindeki tesiri de büyüktür. Neyzen Hayri Tümer’invefatı ile Klasik Türk Mûsikîsi zincirinin eski ile bağlantısını sağlayan son halkalarından biri daha kopmuş oldu.

Pazartesi, 05 Haziran 2017 14:45

Haydar Tatlıyay

Yazan

Haydar TatlıyayHaydar Tatlıyay  (1890 / 1963, İstanbul)

Haydar Tatlıyay 1890 yılında Serez’de doğdu. Mehmed Efendi ile Ayşe Hanım’ın oğludur. Bestekar ve udi Dramalı Hasan (Güler) ise amcasının torunudur. I.Dünya Savaşı yıllarında annesi ile babası öldü. Bu sıralarda Pire Limanında bulunan Hıdivlerin gemisi ile Türkiye’ye kaçtı. Bir süre Çanakkale’de yaşadı. Babası o yörelerin iyi klarnet çalanlarındandı; annesi de güzel keman çalışı ile çevresinde tanınmıştı. Haydar Tatlıyay

doğumundan, delikanlılık yaşına kadar bu ortamda yetişti ve ilk keman derslerini annesinden aldı. Dramalı Hasan’la birlikte piyasada çalışmaya başladı. Bir ara musikiyi bırakmış, Çanakkale’ye geldikten sonra bir kahvecinin yanına girmiş, duvarda asılı duran bir kemanı görmüş, tekrar keman çalmaya başlamıştır.

İzmir’de bulunduğu yıllarda özellikle Hacı Tetik’ten yararlanarak piyasanın iyi kemanileri arasına girdi. Askerlik hizmetinden sonra Mısır’a gitti. Çok maceralı bir hayat süren Tatlıyay, birçok evlilikten sonra 1948 yılında Makbule Hanım’la evlendi. 1963 yılında İstanbul’da öldü ve Zincirlikuyu Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Pazartesi, 05 Haziran 2017 14:41

Hasan Mutlucan

Yazan

Hasan MutlucanHasan Mutlucan (d. 1 Mart 1926 İzmir) - (ö. 28 Aralık 2011 İstanbul

Türk Halk Müziği sanatçısıdır.6 yaşındayken babasını kaybeden Mutlucan, 13 yaşında annesiyle birlikte İstanbul'a taşınırlar. Ortaokul yıllarında (1940) dekoratör çırağı olarak çalıştığı tiyatroda, oyunculardan biri rahatsızlanınca ilk defa sahneye çıkar. Tiyatro sanatçısı Necdet Mahfi Ayral tarafından, rahatsızlanan oyuncunun yerine Mutlucan seçilir. Oyuncunun repliği çok kısadır: "Burası Kaf Dağı, ne işin var senin burada". Bu kısacık replik seyirciler arasında bulunan Muhsin Ertuğrul'un çok ilgisini çeker ve tiyatroda ufak roller almaya başlar.

Daha sonra Muhlis Sebahattin ile tanışır ve onun operet kumpanyasına katılır. O'nun ölümünden sonra İstanbul Belediye Konservatuarı’na girer. Konservatuarın o dönemki yönetmeni Münir Nurettin Selçuk'tur. Sesinin az bulunur kalitedeki bas tınısı, Faust operasına girme imkânı bile vermiştir ona fakat Mutlucan türküleri çok sevdiği için bu teklifi kabul etmemiştir.

1973 yılında TRT radyosunda 15'er dakikalık programlarla davudi sesini tüm Türkiye tanır. Sâdi Yâver Ataman'ın ısrarıyla kahramanlık türküleri söyler ve bir de plak çıkartır.

12 Eylül 1980'de darbe okunan bildirinin ardından Hasan Mutlucan'ın Kahramanlık Türküleri albümünden "Yine de Şahlanıyor" türküsü çalınır. Bu türkü günün şartlarıyla birlikte öyle bir etki yapar ki artık o davudi sesi ve ismi darbelerle özdeşleşir. Fakat Mutlucan bu durumdan son derece rahatsız olmaktadır. Bu rahatsızlığını da şu cümlelerle dile getirir: "Dehşetli bozuluyorum. Çünkü darbe sanatçısı değilim. Halit Kıvanç attı bu sıfatı ortaya. Sanki bütün millet, hislerinin tercümanıymış gibi kabul etti. Kahramanlık türküleri insanlara tesir eden bir şeydi. Hissiyatlarına tesir ettim ki beni beğendiler. Ama yukarı kademelerden bazı kişiler beni maalesef kullandılar. Propaganda, reklam vasıtası yaptılar. Darbecilere mal etmek istediler, o türkülerden soğuttular beni. Ben kimsenin adamı değilim, halka türküler okuyan biriyim, o türküler ecdadımın kahramanlık öykülerini anlatan menkıbelerdi. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Hissiyatıma kapılabilirim. Küskünüm efendim." Kendisi, sosyal demokrat çizgide ve darbe karşıtı olduğunu belirtmiştir.

Siyasi görüşü ile yaptığı müziği propaganda aracı haline getirenlerin militarist tavrı arasıdaki tezatı anlatan en çarpıcı deyişlerinden biri, 2006 yılında bir gazete röportajında söylediği: "(...) kendi sesimle kendimi uyandırmaktan bıktım artık" cümlesidir.

1962 yılında TRT'den politik sebeplerden dolayı ayrılmak durumunda kalır. Sonrasında İstanbul Belediyesi Konservatuarı Türk Halk Müziği Topluluğu’na katılır.

Boş zamanlarında Seferihisar’da (İzmir) hobi olarak balıkçılık yapardı.

Alzheimer hastası olan ve İstanbul'daki evinde tedavi gören Hasan Mutlucan, rahatsızlığı artınca kaldırıldığı Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinde 29 Aralık 2011 tarihinde hayatını kaybetti. Hasan Mutlucan'ın cenazesi Çekmeköy Mezarlığı 'nda toprağa verildi.

Pazartesi, 05 Haziran 2017 14:38

Hasan Ferit Alnar

Yazan

hasan ferğit alnarHasan Ferit Alnar (d. 11 Mart 1906 - ö. 26 Temmuz 1978)

Hasan Ferit Alnar (d. 11 Mart 1906 - ö. 26 Temmuz 1978), Türk Beşleri arasında yer alan çağdaş Türk müziği bestecisi. Klasik Türk müziği öğeleriyle Batı

Pazartesi, 05 Haziran 2017 14:36

Hamiyet Yüceses

Yazan

Hamiyet YücesesHamiyet Yüceses (d. 20 Haziran 1916 İstanbul - ö. 10 Temmuz 1996 Marmaris)

Annesi Kadriye Hanım, babası marpuç tüccarı Halil Efendi'dir. Küçük yaşlarda sesinin güzelliği ile dikkat çekti. Hafız Burhan hayranı idi. Haseki'deki Hacı Kadın İlkokulu'nda okudu. Babasının işlerinin bozulmasi nedeniyle 11 yaşındayken (1927) sahnede şarkı söylemeye başladı. 4-5 yıl boyunca Anadolu'nun birçok şehrinde çalıştıktan sonra Gaziantep'te uzun bir süre kaldı. Şöhreti İstanbul'a kadar geldi. 1932 yılının başlarında Beyoğlu'nda ünlü Londra Birahanesi'nde Safiye Ayla'nın kadrosunda gazino çalışmalarını başlattı. Selahattin Pınar, Sadettin Kaynak, Yesari Asım Arsoy, Mısırlı İbrahim ve Bimen Şen'den özel dersler aldı. 1932 yılı Temmuz ayında Kadıköy Mısırlıoğlu Bahçesi'nde düzenlenen yarışmada Türkiye Ses Kraliçesi seçildi. 1933 yılında eski İstanbul Radyosu'nda programlara çıktı. Sahibinin Sesi, Columbia ve Odeon firmalarına plaklar doldurdu. Soyadı kanunu çıktığında Sadettin Kaynak ve Selahattin Pınar'ın ısrarı ile "Yüceses" soyadını aldı. Sadettin Kaynak, Hamiyet'in sesine göre besteler yaptı: O Dudaklar, Yasemen, Kirpiklerinin Gölgesi gibi. Bu plaklar, devrinde satış rekorları kırdı.

1940 yılında deniz astsubayı Fethi Yüceses ile evlendi. Eşi astsubay Fethi Yüceses'i 14 Temmuz 1942'de, denizcilik tarihinde Atılay faciası olarak geçen, Atılay adlı denizaltının batmasıyla kaybetti. Bu acıyla söylediği "Gitti de Gelmeyiverdi" şarkısı çok meşhur oldu. Şöhreti; güftesi Abdülhak Hamit Tarhan'a, bestesi Mehmet Baha'ya ait olan, seslendirmesi oldukça zor, "Makber" adlı şarkıyla daha da arttı. 1944 yılında Kemal Mollaoğlu ile evlendi.1944 yılında yapılan bu evlilik 1955 yılı sonlarında ayrılık ile bitti. 1956 yılında Cumhuriyet Gazinosu'nda sahnede şarkı söylerken dinleyiciler arasında bulunan genç tıp fakültesi öğrencisi Osman Sabuncu'nun isteği olan şarkıyı okuyarak 40 yıl sürecek bir evliliğin temelini attı. Aynı dönemde İstanbul Belediye Konservatuarı Türk Müziği İcra Heyeti'nde görev aldı. 1946'da Hacı Arif Bey'in Bakmıyor Çeşm-i Siyah şarkısını, araya bir gazel ilave ederek okuması çok ilgi çekti. 1949 yılında bu şarkıyı Odeon plaklarına okudu. Rekoru bugün bile kırılamayan bır satış yaptı. 1949 yılında açılan yeni İstanbul Radyosu'nda 1953 yılı sonlarına kadar emisyon aldı. 1950 yılında radyodan aldığı ücreti üniversıte talebeleri'ne bağışladı. Üniversite Talebe Birliği'de her yıl düzenledikleri Edebiyat Yarışması'nda "Hamiyet Mükafatı" adı ile ödüller dağıttı.

Efsuncu Baba, Affet Beni Allahım, Kanun Namına,Soygun, İncili Çavuş, Mahallenin Namusu, Saz Ve Caz filmlerinde şarkı söylerken göründü.

Suriye, Lübnan, Kıbrıs, İsrail, Almanya ve ABD'de konserler verdi. BBC Radyosu'nda da program yaptı.

Taşlık Gazinosu, Maksim Gazinosu, Küçük Çiftlik Parkı, Kristal Gazinosu gibi dönemin İstanbul'unun en ünlü gazinolarında assolist olarak sahneye çıktı.

O dönemleri hatırlayanların ilk söyleyecekleri şu kelimeler olur.Hamiyet Yüceses Taksim meydanında bulunan Kristal Gazinosunda "Bakmıyor Çeşm-i Siyah" şarkısını söylerken dışarıda trafik durur, gazino müşterilerinden daha büyük bir kalabalık meydanda birikir, ancak şarkı bittiğinde her şey normale dönerdi."

10 Temmuz 1996 tarihinde Marmaris'de vefat etmiştir.Cenazesi İstanbul"a getirilmiştir. Karacaahmet Mezarlığına gömülmüştür.

Pazartesi, 05 Haziran 2017 14:32

Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi,

Yazan

hamamı zade efendiHammâmîzâde İsmâil Dede Efendi, (9 Ocak 1778, İstanbul - 29 Kasım 1846 Mekke, Minâ)

Türk hânende, neyzen ve bestekâr. Babası geçimini hamam işletmeciliğiyle sağladığı için kendisine "Hammâmîzâde" denmiştir. Ancak günümüzde "Dede Efendi" diye anılır.

Dede Efendi bestekârlığının yanı sıra neyzenliği ve hânendeliği ile de ünlüdür. Sesinin güzelliği ve müzik yeteneği çok küçük yaşta ortaya çıkınca, devrin meşhur mûsikîşinaslarından Uncuzade Mehmet Emin Efendi'den özel dersler almaya başladı. 1798'de Yenikapı Mevlevihânesi şeyhi Ali Nutki Dede'ye bağlandı. Yirmi iki yaşındayken 1001 gün süren Mevlevî çilesini tamamlayarak «Dede» oldu. Çilede iken bestelediği ilk şarkısıyla Pâdişah III. Selim'in dikkatini çekti, art arda bestelediği yapıtlarla devrin gözde bestekârları arasına girdi. Yüksek saray görevlerinden pâdişah musahipliğine ve müezzinbaşılığa atandı. Sultan III. Selim'den sonra Sultan II. Mahmud'un da yakın alâka ve desteğini gördü.

İsmâil Dede Efendi, bir yandan saray fasıllarına hânende (Ses Sanatçısı) olarak katılırken, bir yandan da Enderûn'da ve Yenikapı Mevlevihâne'sinde mûsikî dersleri verdi. Evliliğini de saraydan bir hanımefendi ile yapıyor. Fakat Dede Efendi'nin başına ilginç hadiseler geliyor. Evlendikten 1 sene sonra oğlunu, annesini ve üvey annesini kaybediyor. Bunu da eserlerinde işliyor.

Yetiştirdiği çok sayıda öğrenci arasında özellikle, kendisinden sonra XIX. yüzyılın en büyük bestekârları arasında yer alan Zekai Dede, Dellalzade İsmâil Efendi ve Eyyûbi Mehmet Bey sayılabilir.

Art arda yeni makamların bulunduğu klasik Türk mûsikî repertuvarının en gözde parçalarının bestelendiği III. Selim devrinde ilk yapıtlarını veren İsmâil Dede Efendi bilhassa Sultan Abdülmecid devrinde Batı Mûsikîsi'ne ciddi alâka gösterilmesine üzülür, Türk Mûsikîsi'ne bağlı kalmış bir bestekârdır. Onun temel gereci insan sesidir. Mevlevî âyininden ilâhiye, kardan köçekçeye, her biçimde ürün veren Dede Efendi içtenlik ve akıcılığa büyük ehemmiyet vermiştir.

İsmâil Dede Efendi, 500 dolayında beste yapmışsa da, nota kullanımının yaygın olmayışı ve mûsikî öğretiminin ezbere dayanması sebebiyle, bunların yarısına yakını unutulmuş 8'i çalgısal, geri kalanı sözlü olmak üzere 267 eseri günümüze ulaşabilmiştir. Sözlü eserlerinden 49'u dinsel tasavvufî, 218'i din dışıdır. En mühim tasavvufî eserleri Hüzzam, Saba ve Ferahfezâ Mevlevî âyinleridir.

Dede Efendi, Hacc vazîfesini yerine getirmek üzere gittiği Hicaz'da hastalanarak vefat etti.

ESERLERİ:[kaynak belirtilmeli]

Rast Semâi Yine bir gülnihâl aldı bu gönlümü

Hicaz köçekçe Şu karşıki dağda bir yeşil çadır

Rast Kar-ı Nev Gözümde daim hayali cânâ

Hicaz Yürük Semâi Yine neş'e-i Muhabbet etti dil-ü canım etti şeyda

Hüzzam Yürük Semâi Reh-i Aşkında edip kaddimi kütah gönül

Ferahfezâ Yürük Semâi Bu gece ben yine bülbülleri hâmûş ettim

Hicaz Semâi Ey büt-i nev-edâ olmuşum müptelâ

Pazartesi, 05 Haziran 2017 14:18

Halit Çelikoğlu

Yazan

Halit ÇelikoğluHalit Çelikoğlu (Nisan 1934 /29 Ağu 2012 )

Nisan 1934 tarihinde Adapazarı’na bağlı Yukarıdere köyünde dünyaya geldi.Evli ve 4 çocuk babası.İlkokulu doğduğu köyde bitirdi.İlkokuldayken teftişe gelen ilköğretim müfettişi, öğrencilerden birer tabiat şiiri yazmalarını istedi.Tabi ki öğrencilerin yazdığı şiirler içerisinde en beğenilen şiir Halit Çelikoğlu’nun oldu ve yazdığı şiir Adapazarı’nda bir çocuk dergisinde yayınlandı.İlkokulu bitirdikten sonra, 4 yıllık Arifiye Köy Enstitüsüne devam ederken 1954 yılında babasının vefatıyla öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı.Askerliğini Urfa 116. jandarma Er Eğt. Alayı’nda bölük yazıcısı olarak yapmaktayken bir tepenin üzerindeki kayalıklarda şiir yazmaya başladı.Şiirlerini okuyan bir asker arkadaşı ‘’gel sana bir şiir kitabı çıkaralım’’ dedi.Asker arkadaşının da yardımıyla kitabın basım izni için Talim ve Terbiye Kurulu’na yazı yazdılar.Bir süre sonra bağlı bulunduğu tabur komutanlığına, Talim ve Terbiye Kurulu’ndan kitabın basım izninin verildiğine dair bir resmi yazı geldi.Yazılı izni gören Tabur komutanı, bölük komutanını çağırarak ‘’Halit Çelikoğlu askerlik mi yapıyor yoksa şiir mi yazıyor ! derhal eğitime alın bu askeri , şiir kitabını da terhis olduktan sonra kendisine teslim edin’’ diye emir verdi.

Terhis olduktan sonra şiir kitabını da yanına alarak Düzce Sümerbank mağazasında çalışmaya başladı.Şiir kitabının basılması için, bir arkadaşıyla Ankara’ya gönderdi.Arkadaşı kitaba ‘’Sevgimin Damlacıkları’’ adını vererek piyasaya çıkmasını sağladı.Ancak şiir kitabı beklediği ilgiyi görmedi.

Ardından adliyenin açtığı sınavı kazanarak zabıt katibi olarak yeni görevine başladı.Bir süre sonra başkatip oldu.Şiir yazmaya devam ederken Ankara ve çevresindeki şairleri Düzce’ye davet ederek bir ‘’Sanat Gecesi’’ düzenledi.

1970 yılında İstanbul Sultanahmet adliyesine tayin isteyerek emekli olana kadar burada çalıştı.1972 yılında İ.Behlül Pektaş ile Unkapanı’nda dolaşırken, Nazmi Yükselen tarafından Elif Plak’ın sahibi-yapımcı Kerem Güney ile tanıştı.45’likler dönemiydi.’’Teselli Arıyorum ve Adımı Kalbime Yaz’’ adlı 2 eser ile müzik piyasasına giriş yaptı.Sanatçı Nuran Yakar ‘’Teselli Arıyorum’’ eserini yorumladı ama şarkı beklenen ilgiyi bulamadı.Ardından Adnan Şenses yorumuyla piyasaya çıkan ‘’Adımı Kalbine Yaz’’ 45’liği öyle bir patladı ki, 3 kaset fabrikası gelen talepleri karşılamakta zorlanıyordu.Elif Plak’tan toplam 35 eseri 45’lik halinde piyasaya çıktı.

Devran Plak’tan Gönül Akkor yorumuyla ‘’Öyle Yaktın Ki Beni (Müzik: Cavit Deringöl)’’ ve ‘’Benim Şikayetim Aşktandır Aşktan (Müzik: Rıfat Şanlıel)’’ adlı 45’Liği çıktı.

Elenor Plak’tan Zeki Müren yorumuyla çıkan ‘’Hayat Sen Ne Çabuk Harcadın Beni’’ adlı eseri dilden dile dolanmaya başladı.

1982 yılında Günaydın gazetesi’nin düzenlediği şiir yarışmasında ‘’Bir Sevgi İstiyorum’’ adlı eseri birinci oldu.Bestesi Nejdet Tokatlıoğlu’na ait olan bu eseri Muazzez Abacı, Samime Sayan ve ardından Kamuran Akkor yorumladı.Şarkı hit olunca birçok bestekarın dikkati Halit Çelikoğlu üzerinde yoğunlaştı.Yusuf Nalkesen, Mustafa Sayan, Yılmaz Tatlıses,Cavit Deringöl, Nejdet Tokatlıoğlu, Teoman Alpay, Suat Sayın, Arif Sami Toker gibi bestekarlarla çalışmalarına başladı.

Eserlerini yorumlayan sanatçılar arasında; Adnan Şenses, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Bergen, Kibariye, Zeki Müren, Bülent Ersoy, Faruk Tınaz, Metin Milli, Hülya Sözer ;

Sayfa 1 / 4