Fevzi Üreten ( D........../Ö.............)
Fevzi Üreten'e ait bilgi bulunamamıştır .Bilen varsa lütfen bildirsin .
Ferit Sıdal (1 Mart 1925 / 9 Ağustos 2001)
Tambur sanatçısı, besteci.
1 Mart 1925 tarihinde Ankara'da doğdu.
Ortaokul ve lise eğitimini gördüğü "Gazi Lisesi"'nde tambura ilgi duyan sanatçı, tambur konusunda bir efsane olan Tamburi Cemil Bey'in öğrencisi Tevfik Bey'den tambur dersleri aldı. Sonrasında ise bir diğer ünlü tamburi İzzettin Ökte'yle çalışmalarına devam etti. Nurettin Cemil Bey'le repertuvar, Şerif İçli'yle de nota çalıştı.
1950 yılında Ankara Radyosu'na tambur sanatçısı olarak girdi. Aynı yıl Müzeyyen Hanım'la evlendi.
1956 yılından sonra tambur sanatçılığının yanına koro şefliğini de ekledi, çeşitli topluluklara şeflik yaptı. 1972'de TRT Müzik Dairesi Başkanlığı'nın kurulmasından sonra, Sıdal kurumda Türk Sanat Müziği Müdürlüğü görevine getirildi. Sanatçı bu görevi 13 yıl boyunca sürdürdü.
1990 yılında TRT'den emekli olan sanatçıya, 1998 yılında Devlet Sanatçısı ünvanı verildi. Emekliliğinden sonra da TRT'ye farklı pozisyonlarda hizmet vermeye devam etti.
1951 yılında da beste yapmaya başlayan ve yüzün üzerinde esere imza atan Ferit Sıdal, 9 Ağustos 2001 günü yaşama veda etti.
Besteleri
Bir gönül vardı bende, henüz aşkı tatmamış (Rast)
Aklımı başımdan aldı gözlerin (Nihavend)
Kim derdi ki aşkımız bir hazin rüya olur (Hicaz)
Sevdamı o hülyalı gözün rengi yarattı (Hüzzam)
Gözlerin bir içim su, içim yandı doğrusu (Suzinak)
Hicran olacaksa bu aşkın sonu (Rast)
Bölük bölük turna geçer yüceden (Hicaz)
Ferit Alnar (d. 11 Mart 1906 - ö. 26 Temmuz 1978),
Türk Beşleri arasında yer alan çağdaş Türk müziği bestecisi.
Klasik Türk müziği öğeleriyle Batı müziği tekniklerini bağdaştırma çalışmalarıyla tanınır. Kanun ve Yaylı Sazlar Orkestrası İçin Konçerto, Viyolonsel Konçertosu en bilinen eserlerindendir.
Hasan Ferit Alnar PTT Genel Müdürü, Hüseyin Bey ve iyi derecede kanun çalan Saime Hanım’ın ilk oğulları olarak 1906 yılında İstanbul’da doğdu. Küçük yaşta geleneksel sanat müziğine başlayan ve on dört yaşındayken İstanbul’da bir “kanun virtüozu” olarak ün yapan Alnar, ilk gençlik yıllarında özel olarak armoni, kontrpuan ve füg dersleri alarak yeteneğini çoksesli müzik alanına kaydırdı. 16 yaşındayken ilk bestesini yaptı. O yıllar İstanbul Sultanisi'nde (İstanbul Lisesi) okuyor, aynı zamanda geceleri, Darüttalim-i Musiki topluluğuyla sahneye çıkıyordu. Yine o sıralar aynı toplulukla Berlin'e giderek Alman Polydor firması için birkaç plak doldurdu. Bu yolculuklarından birinde Berlin Yüksek Okul müdürü ve besteci Franz Schreker ile tanışan Alnar çok sesli bestelerinin Schreker'in ilgisini çektiğini görünce, bitirmek üzere olduğu İstanbul Mimarlık Akademisi'nden ayrıldı ve devlet bursuyla 1927'de Viyana'ya yerleşti. Viyana Devlet Müzik Akademisi'nin bestecilik bölümünde Joseph Marx'ın öğrencisi oldu, ardından Oswald Kabas ile orkestra şefliği çalıştı.
1932’de Türkiye’ye döndü ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda orkestra şefliği, Belediye Konservatuvarı’nda müzik tarihi hocalığı yaptı. 1936’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na (Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası) şef olarak atandı ve Ankara’da ilk opera temsilerini hazırladı. Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası’nın şefi Dr. Praetorius’un ani ölümü üzerine, orkestranın şefliğini 1946 yılında üstlenen Alnar, altı yıl boyunca sürdürdüğü bu görevi, sağlığının bozulması dolayısıyla bırakmış, bir süre sonra tekrar Viyana'ya yerleşip çeşitli orkestraları konuk şef olarak yönetmiştir. 1964'te yurda döndükten sonra sanat yaşamını başkentte sürdürdü.
Yapıtlarında Klasik Türk müziği bilgisinden büyük ölçüde yararlanan Alnar’ın bu açıdan en çok dikkati çeken yapıtı, 1944-1951 yılları arasında bestelediği Kanun ve Yaylı Sazlar Orkestrası İçin Konçerto’dur. İlk kez 1958’de yaylı sazlar dörtlüsü eşliğinde Ferit Alnar tarafından Ankara’da seslendirilen yapıt, daha sonra Cem Mansur yönetimindeki orkestra eşliğinde Ruhi Ayangil tarafından uzunçalara kaydedildi. Bu konçertoyla, Türkiye’de ilk kez geleneksel bir çalgıyı “solo” olarak değerlendirmiştir.
Türk halk müziğine de ilgi gösteren Hasan Ferit Alnar, halk müziği gereçlerini örneğin “Prelüd ve iki Dans” adlı orkestra yapıtında kullanmıştır. Bestecinin en çok seslendirilen yapıtlarından bir başkası da "Viyolonsel Konçertosu"dur. Sanatçı, Türkiye’de çekilen tümüyle renkli ilk film olan Halıcı Kız’ın müziğini de bestelemiş ve kanunu kendisi seslendirmiştir. Klasik Türk müziği alanındaki besteleri ise son dönemde sık sık seslendirilmeye başlamış ve kayıtları yayınlanmıştır.
Türk Beşleri'nin içinde yer alan Alnar, teksesli Türk Müziğinden yetişmiş olmasıyla ayrı bir yere sahiptir.
Belirsiz bir rahatsızlık nedeninden dolayı 1978 yılında hayata veda etmiştir.
Fazıl Hüsnü Dağlarca (26 Ağustos 1914, İstanbul - 15 Ekim 2008), Türk şair.
26 Ağustos 1914 tarihinde İstanbul'da doğmuştur. Süvari yarbayı Hasan Hüsnü Bey'in oğludur. İlköğrenimini Konya, Kayseri, Adana ve Kozan'da, ortaöğrenimini Tarsus ve Adana ortaokulundan sonra girdiği Kuleli Askeri Lisesi'nde 1933 yılında tamamladı. Aile, Ataç, Çağrı, Devrim, İnkılapçı Gençlik, Kültür Haftası, Türkçe, Türk Dili, Türk Yurdu, Varlık, Vatan, Yeditepe, Yücel, Yenilik, Yön, gibi dergi ve gazetelerde şiirlerini yayımladı. 1935'te piyade subayı göreviyle Doğu ve Orta Anadolu'nun, Trakya'nın pek çok yerini dolaştı. Ordudaki hizmeti on beş yılı doldurunca, ön yüzbaşı rütbesiyle askerlikten 1950'de ayrıldı. 1952-1960 yılları arasında Çalışma Bakanlığı'nda iş müfettişi olarak İstanbul'da çalıştı. Buradan ayrıldıktan sonra İstanbul Aksaray'da "Kitap" kitabevini açtı ve yayıncılığa başladı. Ocak 1960-Temmuz 1964 yılları arasında dört yıl Türkçe isimli aylık dergiyi çıkardı. İlk yazısı 1927'de Yeni Adana gazetesinde yayınlanan bir hikâyedir, İstanbul dergisinde 1933'te çıkan "Yavaşlayan Ömür" adlı şiiriyle adını duyurmaya başladı. Varlık, Kültür Haftası, Yücel, Aile, İnkılâpçı Gençlik, Yeditepe ve Türk Dili dergilerinde şiirleri çıktı. Bugüne kadar kendisine birçok ödül verilen şair 1967'de ABD'deki Milletlerarası Şiir Forumu tarafından "En iyi Türk Şairi" seçilmişti. Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu üyesiydi. Dil Devrimine ilişkin düşüncelerini Türk Dil Kurumu Koçaklaması'nda şöyle dile getirmiştir:
"Türk Dil Kurumunu kurarken Mustafa Kemal’in tek mutsuzluğu vardı
Türkçeyi sevdiğini daha Türkçe söyleyememek
Kimilerinin şimdi tek mutluluğu var
Türkçeyi sevdiklerini daha Osmanlıca söylemek...."
Toplumculuğunun temelinde insana ve insan hayatına saygı yatan Dağlarca, bu yüzden hiçbir edebî akım ve kişiden etkilenmeden kendi kozasını örer. Çok yazan ve üreten bir şair kimliğiyle, bağımsız kalarak hiçbir şairden etkilenmemiş, hiçbir akımın etkisinde kalmayarak şiirlerini yazmıştır. Onun sanat anlayışını şu cümlesi özetler:
“ Sanat eseri hem bir saat gibi içinde bulunduğumuz zamanı, hem de bir pusula gibi gidilmesi gereken yönü işaret etmelidir. ”
Türkçeye bakışını ise "Türkçem, benim ses bayrağım" diyerek Türkçe Katında Yaşamak adlı şiirinde sergilemiştir.
"Türk şiirinin büyük şairi" olarak tanımlanan Dağlarca, 94 yaşında zatürre tedavisi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.[1] Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca, bu yılın ilk aylarında yaptığı bir röportajda ölümünden sonra Kadıköy'de yaşadığı evin müze haline getirilmesini vasiyet etmişti. Evini Kadıköy Belediyesi'ne bağışlayan Dağlarca, Mühürdar Caddesi'ndeki evinde kendisini ziyaret eden Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'e, evinin müzeye dönüştürülmesi için vasiyette bulunmuştu. 20 Ekim 2008'de Karacaahmet Mezarlığına defnedilmiştir.
Faize Ergin (d. 1894, İstanbul - ö. 21 Şubat 1954, İstanbul)
Türk sanat müziği bestecisi, tanburi.
Tanburi Faize Hanım 1894 yılında İstanbul’da doğdu. Mabeyinci Faik Bey ile Şeminur Hanım’ın kızıdır.
Faize Hanım, Fahire Fersan’ın ablasıdır. Özel öğrenim görerek yetiştirildi. Çok küçük yaşlarında babasının yakın dostu olan Tanburi Cemil Bey’den tanbur ve musiki dersleri aldı. Endurini Hafız Hüsnü’den, İsmail Hakkı Bey’den hayli eser öğrenerek repertuarını genişletti. Darülelhan’da ve çeşitli musiki derneklerinde tanbur öğretmenliği yaptı. Çok iyi tanbur çalan ve musiki kültürü çok zengin olan Faize Hanım, maarif müfettişlerinden Ruhi Bey’le evliydi. Eşinin teşviki ile bestekârlığa başladı; az ve özlü eserler bıraktı.
Nikriz makamında “Gönül ne için ateşlere yansın”, Acemaşiran makamında “Kime halim diyeyim, kime rüsva olayım”, Şeddiaraban makamında “Bade-i vuslat içilsin kase-i fağfurdan”, Nihavent makamında "Kız sen geldin Çerkeş'ten" güfteli eserleri en tanınmış olanlarıdır.
Son yıllarını büyük bir sıkıntı ve kimsesizlik içinde geçiren sanatkâr 21 Şubat 1954 tarihinde İstanbul’da öldü.
Fâiz Kapancı (1871 Selânik / 2 Aralık 1950)
Fâiz Kapancı 1871 yılında Selânik’te doğdu. Bu şehrin tanınmış ailelerinden Ahmed Kapani’nin oğludur. Mûsiki çalışmalarına küçük yaşında başladı. Önceleri kişisel çalışmaları ile bazı bilgiler elde ettikten sonra, Selânikli Ahmed Efendi’den ud ve mûsiki dersleri aldı. Biraz da piano çalmasını öğrenmişti. Zamanla Türk Mûsikisi ve Batı Mûsikisi hakkında bilgisini derinleştirdi. Çevresinin iyi ud çalanlarındandı.İstanbul’a geldikten sonra ünlü mûsikişinasları yakından tanımaya ve iyi bir sanat
çevresi edinmeye çalıştı. Udi Nevres Bey’le yıllarca süren dostluk ve sanat arkadaşlığı yaptı. Terbiyeli ve sağlam bir kişiliği olan Kapancı, iyi şairdi ve edebiyattan da anlardı. Eserlerinin çoğunun sözlerini kendisi yazmıştı. Türk Mûsikisi’nde yenilik yapılmasına taraftardı. Ancak bu taraftarlığın ilkelerini bilemiyoruz. Bu anlayışın etkisi ile Tevfik Fikret’in “Terane” adındaki şiirini bestelemişti.
Çok az bestelemesine rağmen eserlerinin çoğu unutulmuştur. Elde bulunan yirmi beş kadar şarkısının bazıları çok güzeldir. Zamanında çok tutunmuş ve plâklara okunmuştur. Fâiz Kapancı 2 Aralık 1950 tarihince İstanbul’da öldü, Zincirlikuyu mezarlığında toprağa verildi.
Dr.M.Nazmi Özalp-Türk Musikisi Tarihi kitabından alınmıştır.
Bestenigar-Gün doğdu kapın henüz kapalı
Eviç-Çayır uzun biçilmez
Hicaz-Bakın da şu geline kına yakmış eline
Hicaz-Gör ne hale koydu ben yavrucağım
Hicaz-Okşadım saçlarını bir dizi sünbül mü dedim
Hicaz-Şu dağları sarmış yonca
Hicaz-Unuttun mu o hummalı demi sevdamızı aöyle
Hicazkar-Gel seninle şöyle kol kola gidelim
Hicazkar-Hiç beklemeden bir gece sen kalbimi çaldın
Hüseyni-Seminemin gül gibidir kolları
Hüseyni-Sen gül dalında gonca ben dağ yolunda yonca
Hüzzam-Büklüm büklüm sırma saçın Eminem
Hüzzam-Firakın cevri hicranın usandım ıztırabından
Hüzzam-Günler geçer aylar geçer
Hüzzam-Seni gördü o şafak saçlara bağlandı gönül
Kürdilihicazkar-Gittide o zalim görünmez oldu
Kürdilihicazkar-Yadı mazi ile gönlüm yine şeydayı sebab
Muhayyer-Yol verin karlı dağlar
Nihavend-Gel güzelim Çamlıca'ya bu gece
Rast-Çal bende olup şevkile ahengine peşrev
Suzinak-Unutma acanım sonbahar olunca
Suzinak-Yatağını gülden yapsam
Uşşak-Bu sabah bağda erken gül açtı sen gülerken
Uşşak-Erdi bahar açıldı yer yer çemende güller
Uşşak-Hayali çıkmıyor bir dem gönülden gönülden aman
Uşşak Saz Semaisi
Uşşak-Yandım ateşlere ey mah seni gördüm
Fahri Kopuz. (1882, İstanbul - 7 Ocak 1968, Ankara)
Türk Bestekâr ve ud virtüözüdür.
Mehmed Fahri Kopuz’un Gümrük memuru olan babası Kadri Bey orta derecede ud çalardı. Kendisi de 15 yaşlarında önce Kanuna heves etti, daha sonra bunu bırakıp uda geçti. Abdülkadir Töre, Hoca Ziya Bey, Hacı Kirami Efendi, Tanburi Cemil Bey gibi ustalardan musiki öğrendi. 1903 yılında Vefa İdadisi’nden mezun oldu ve memuriyete başladı. Harbiye Nezaretinde görevli iken Çanakkale Savaşı’na katıldı ve savaşın bitimine kadar orada kaldı.
1908 yılında Muallim İsmail Hakkı Bey'in başkanlığında bazı arkadaşları ile "Mûsikî-i Osmanî Cemiyeti"ni kurdu. 1916 yılında Darüttalimi Mûsikî Cemiyetini kurdular. 1931 yılında bu topluluk dağıldı; Fahri Kopuz'un gayreti ile 1934 yılında yeniden açıldı; çalışmalarını 1939'da Ankara Radyosu'na tayin edilinceye kadar sürdürdü.
1939'da Ankara Radyosu'nda göreve başlayan Kopuz, Radyoevi'nde nota kütüphanesini kurmakla görevlendirildi. Cevdet Kozanoğlu ile birlikte büyük emeği geçti. "İncesaz" programlarını da yönetiyordu. Daha önce Darüttalimi Mûsikî'de bu tür toplu programların en iyi örneklerinin sunulmasını sağladığından, büyük bir gayretle işe sarıldı; binlerce notayı bizzat yazdı. Bugün bile Ankara Radyosu'nda kullanılan notaların çoğu onun yazmasıdır. Geleneksel bir üslûp içinde güzel fasıl programları sundu ve hocalık etti. 1961 yılında emekliye ayrıldı. Emekli olduktan sonra birkaç kez radyoevine davet edilerek kendi bestesi olan "İstanbul Efendisi"nin seslendirilmesine yardımcı oldu. Meraklı gençlere evinde musiki dersleri vererek sayısız öğrenci yetiştirdi.
Hayatı boyunca musikinin içinde olan Fahri Kopuz Tanburi Cemil Bey’den lavta, Hüseyin Sadeddin Arel ve Suphi Ezgi’den armoni, prozodi ve nazariyat, Kanuni Hacı Arif Bey’den saz eserleri, Muallim İsmail Hakkı Bey’den fasıl, Zekaizade Ahmet Irsoy’dan usul öğrendi.
Fahri Kopuz iyi bir bestekârdı. Saz ve söz musikisinde teknik bakımından kusursuz ve duygulu 60'a yakın eser besteledi. Eserlerinin hepsi de belli bir seviyenin üstündedir. Sedat Öztoprak’ın meşhur Suzidil Saz Semaisini birlikte bestelemişlerdir. Aynı zamanda iyi bir lutiye idi; zaman buldukça eski sazları onarır ve ud yapardı. Üstün bir ud icracısı olan Kopuz’un taksimleri Kalan Müzik tarafından çıkarılan Ud CD sinde yayınlanmıştır.
Fahri Kopuz Zatürre hastalığından 7 Ocak 1968 de Ankara’da 86 yaşında vefat etti. Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedildi. Hadiye hanımla evli ve birisi kız üç çocuk babası olup büyük oğlu Fethi Kopuz Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrasının eski keman sanatçısıydı. Fahri Kopuz aynı zamanda Türk Sanat Müziği ses sanatçısı İnci Çayırlı’nın da dayısıdır.
Eserleri
Akşam oldu her tarafı kara matem bürüdü (BİR HASBIHAL)
Aşıkım dağlara kurulu tahtım (SON DİLEK)
Bir kâsedir alev dolu gönlüm yana yana
Çektim de senin aşkını yıllarca derinden
Çeşm-i nazın süzülüp neşeden olsa handan
Çobanyıldızı gibi
Çok zamandır sevdiğim mehcur-i hüsnün olalı
Elem geçer dedik amma hakikat öyle değil
Fettan gülüşün her kanayan kalbe devadır
Gece Leyla’yı ayın ondördü...(NAZAR)
Gel şu tayyare ile hak-i kederden kaçalım
Gönlüm yine mahzun seni andım da derinden
Gözlerinin karşısında ben bir şeyler olurdum
Gül gibi sinede çift goncelerin saklı iken
Günler oluyor görmeyeli ruyini mahım
Hicaz Oyun Havası
Hülya gibi sessiz süzülüp kalbime aktın
Isfahan Saz Semaisi
Kalbimde yanarken sevgin hasretin
Kalmadı kudret efendim bende artık gayrete
Karanfil tüfek elde gümüşlü piştov belde
Karşıdan gel göreyim
Kendim yanarım aşk ile gayre zararım yok
Kordonboyunun yosması diller çalan uğru
Mahur Medhal
Mavi gözlü sarışın bir gül-i rana tanırım
Mehcur bırakıp sen beni yad ellere gitme
Naz ile meclub kıldın kendine dünyayı sen
Neden bir çift gözün derdiyle çeşmim giryebar oldu
Nikriz Sirto
Nişaburek Peşrev
O fettan dilinin sırrına kandım
Olsamdı ben sema olsandı sen heva
Ruhunda senin ruhuma bir tek güzel eş var
Ruyine saçlar dökülmüş bir demetsin gül gibi
Rüzgâr uyumuş ay dalıyor her taraf ıssız
Saçların hayatımın neşesiyle örgülü
Saki bu gece bezmimizin sazı mükemmel
Sen ki bana bütün neşe bütün hayattın (HİCRANA DÖNERKEN)
Sevdiklerimin cümlesi çıktı terelelli
Sevdim seni ah pak ü saf (Atlı Ases Operetinden)
Sizi de yaktı mı hicran ateşi (TURNALAR)
Sunar bir cam-ı memlu bin tehi peymaneden sonra
Şad olurdum belki bu baht-ı siyahım olmasa
Tarasam destelesem neşeli sünbüllerini
Tıfl-ı na-kamın acınmaz nale vü feryadına
Uyandı bülbülüm dumanlı dağda
Yasemine güle teşbih ederim sim-tenini
Yok dünyada refahım
Zavallı gönlümün yine acıklı bir melali var
Fahire Fersan (d. 1 Ocak 1900, İstanbul - ö. 3 Ocak 1997, İstanbul),
Türk kemençe sanatçısı. Fersan'ın babası, padişah II. Abdülhamid'in mabeyincisi Faik Bey, kız kardeşi tanburî Faize Ergin ve kocası besteci tanburî Refik Fersan'dır.
Musikiye küçük yaşta, Tanburî Cemil Bey'den kemençe dersleri alarak başladı.[1] Refik Fersan'la evlenip İsviçre'ye gidince, derslere ara vermek zorunda kaldı. Ülkesine dönünce, Cemil Bey'le derslerine hocasının ölümüne kadar devam etti.
Fahire Fersan, TRT İstanbul ve Ankara radyolarında uzun zaman kemençe çaldı; eşi Refik Fersan'la plaklar doldurdu. Bunun yanı sıra Münir Nurettin Selçuk'a pek çok konserde ve plakta eşlik etti.
Eyüp Uyanıkoğlu (D. Ocak 1938 Urfa /Ö 1 Ocak 2004
Ercüment Batanay (d. 9 Nisan 1927, İstanbul – ö. 4 Mayıs 2004, İstanbul)
Türk tambur virtüözü ve bestekâr.
9 Nisan 1927'de İstanbul'un Kasımpaşa semtinde hattat tamburi Kemal Batanay'ın oğlu olarak doğdu. Mesut Cemil'den tambur, Neyzen Emin Efendi'den nazariyat dersleri aldı. İstanbul Belediye konservatuvarı'nda ve İstanbul Radyosu'nda, daha sonra istifa edip piyasada çalıştı. Tamburi Cemil Bey'in icat ettiği yaylı tamburugeliştirip bugünkü hâline getirdi. Hasan Cihat Örter gibi öğrenciler yetiştirdi. 4 Mayıs 2004'te kalın bağırsak kanseri yüzünden tedavi görmekte olduğu Çapa Hastanesi'nde öldü.