A-B-C-Ç-D

A-B-C-Ç-D (67)

Pazartesi, 12 Haziran 2017 16:49

Cavit Deringöl.

Yazan

cavit deringölCavit Deringöl. 28.04.2008

TRT İstanbul Radyosu'nun emekli sanatçılarından Cavit Deringöl, bir süredir tedavi görüyordu.... Deringöl, aralarında "Kim Derdi ki Biz ayrılacağız" adlı şarkının da bulunduğu çok sayıda esere imza attı... Cavit Deringöl için ilk tören TRT İstanbul Radyosu'nda tören düzenlendi.. Deringöl Kurtuluş Camii'nde kılınacak öğle namazının ardından toprağa verilecek.

Deringöl, bir süre önce katıldığı bir televizyon programında vefasızlıktan dert yanmış ve " kimse beni unutmasın" demişti.

Pazar, 11 Haziran 2017 10:07

Ayşe Şan

Yazan

Ayşe şanAyşe Şan, (d................/ ö.18 Aralık 1996)

Baba evinde kurulan dengbêj divanlarıyla yaşama gözlerini açan Ayşe Şan, Babasının denjbêj olması nedeniyle küçük yaşta müzikle tanışmış, müzik hayatına  Diyarbakır’da kadın cemaatlerinde ilahiler söyleyerek başlamıştır. Eyşana Kurd, Eyşe Xan, Eyşana Eli olarak’ta tanınan sanatçı, Qederê ve Dayikê gibi unutulmaz şarkılara imza atan kişidir. Dokuz yaşında babasını yitiren Şan, Yaşadığı toplumda kadınların şarkı söylemesinin günah olarak görülmesinden dolayı, maruz kaldığı baskılara dayanamayıp genç yaşta Diyarbakır’dan ayrılarak Antep’e gider.

Antep’te sanat yaşamına ilk ciddi adımı atan Ayşe Şan, Kürtçenin yasak olması nedeniyle radyoda İki yıl boyunca Türkçe şarkılar söyler.

1963 yılında ekonomik sıkıntılar nedeniyle sanatın merkezi olarak gördüğü İstanbul’un yolunu tutar.

İstanbul’da Kürtçe ve Türkçe konserler verir. ‘Ez Xezalım’ adlı parçasıyla ünlenir, daha sonra çıkardığı Kürtçe-Türkçe ilk kaseti, onun tanınmasına sağlar. Ancak Ayşe Şan’ın tanınması, onun üzerindeki baskıları azaltmak bir yana, bilakis artırır. Kürtçe müziğin yasak olduğu bu yıllarda baskılara daha fazla dayanamayan Şan, Türkiye’yi terk ederek Almanya’ya gider. Burada sanat ve yaşam mücadelesini sürdürmeye çalışırken 18 aylık kızı Şahnaz’ı yitirir. Direndiği baskılara bir de duygu dünyasındaki bu büyük yıkım eklenir. (Şan’ın dillere destan “Qederê” adlı parçası bu yıllarda yazılır ve söylenir.)

Bir süre burada yaşadıktan sonra şartların uygun hale geldiğini düşünüp Almanya’dan İstanbul’a geri döner. Fakat İstanbul’da yaşamı umduğu gibi iyi gitmez. Artık üç çocuk sahibi bir anne olan Şan bu kez, söylediği şarkılar nedeniyle baskı ve tehditler ile karşılaşır. Çocuklarının da bu durumda kendisini yalnız bırakması üzerine 1979 yılında Bağdat’ın yolunu tutar.

Bağdat’ın Sesi Radyosu’nda Eyşana Eli adıyla sesini duyurmaya başlar. Dönemin Hewler Valisi’nin daveti üzerine Hewler’e giden Şan bir çok konser verir. Burada bir çok sanatçıyla tanışma fırsatı bulur.Ayşe Şan’ın hayatından etkilenen sanatçı Cizrawi, ‘Le le le waye, Eyşane le waye, çav biçuke le waye..’ gibi Ayşe Şan’nın aşkını dilendiren şarkılar seslendirir.

Ayşe Şan, kardeş ve akrabalarının ölüm tehditleri yüzünden doğduğu, hayatının ilk yıllarını geçirdiği ve çok sevdiğini her fırsatta dile getirdiği Diyarbakır’a bir daha gidemez. Sadece annesinin ona sahip çıkması, sevdiği şehre gitmesi için yeterli olmaz.

Kendi hayatında tanık olduğu yalnızlık ve baskıyı şarkılarında dillendiren Ayşe Şan, yine de bütün acılarını vakur bir şekilde karşılamanın yanında, Ezilmişliğin üstünü örten perdenin arkasını gören, bilinçli bir sanatçı olarak; Ezilmişliğin kendisiyle beraber büyük acı ve keder getirdiğini söyler.

Ayşe Şan’ın acı ve keder dolu yaşamına kanser hastalığı eklenir.Ölümünden önce son kez kızını görmek isteyen anneye akrabaları izin vermediği gibi, annesinin mezarını bile bir kez olsun ziyaret etmesine izin verilmez. Bu olay Ayşe Şan’ın hayatında büyük bir yara açar. Ayşe Şan, bu acısını, müzik duygusunda derin izler bırakan bu olay sonucunda ‘Dayike’ şarkısıyla dillendirir. Bir dönemin bütün gençlerini etkileyerek o dönemin efsanesi haline gelmiştir.

Zorluklarla dolu olan hayatı gurbet elde tek başına mücadele ve sıkıntılarla geçmiştir.

Ayşe Şan 18 Aralık 1996 yılında İzmir’de kanser hastalığına yenik düşerek, yaşamını yitirerek aramızdan ayrıldı.

Pazar, 11 Haziran 2017 10:03

Aylin Urgal

Yazan

AYLİN URGANAylin Urgal  (1951, İstanbul / (29-Nisan-1985)

İstanbul doğumlu olup asıl adı Rezzan'dır. 1969 yılında İzmir'de tesadüfen tanıştığı orkestra şefi Birol Soyurgal'ın orkestrasında solist olarak müzik hayatına atılır. Kısa bir süre sonra Birol Soyurgalile evlenir. Dans müziği yaparak İzmir'de sahne çalışmalarına devam ederken 1 Numara Plak'ın sahibi Ali Kocatepe'nin keşifiyle plak dünyasına giriş yapar. İlk plağı kaydedilirken isim olarak Rezzan yerine göbek adı olan Aylin'e, soyadı Soyurgal yerine Urgal yapılmasına karar verilir.

            1975 yılı Aralık ayında ilk plağı "Nerelerdeydin -Paran Pulun Senin Olsun" yayınlanır. Oldukça dikkat çeken bu plağın hemen arkasından 2. 45'liği "Sen Yarattın Beni - Nedir Bu Halin" yayınlanır (Ekim-1976) ve listelerde 1 numaraya kadar yükselir (Nisan-1977). Bu başarılar onu 1976 yılının en iyi ümit veren kadın şarkıcıları sıralamasında 4. olmasını sağlarken "Sen Yarattın Beni" şarkısı 1977 yılının en iyi 8. Türkçe sözlü şarkısı seçilir.

            1977 yılının ortalarında burun estetiği geçirerek görüntüsünü değiştiren Aylin Urgal ameliyatın hemen arkasından ilk ve tek LP çalışmasını Ali Kocatepe'nin prodüktörlüğünde yayınlar. Albümüne kendi şarkılarının dışında daha önceleri Seyyal Taner, Hümeyra, Ali Kocatepe, Ertan-Funda Anapa'nın 45'lik yaptığı bazı şarkıları tekrar yorumlayarak yer verir. 1978 yılında Eurovision Türkiye Finaline "Sevgili Dostum" adlı bir Selami Şahin bestesini hazırlar fakat Türkiye o sene Eurovision Şarkı Yarışmasına katılmama kararı aldığından yarışma hayalleri boşa gider. 1 Numara Plaktan ayrılan Aylin Urgal, Eurovision Şarkı Yarışması için hazırladığı şarkısını Ronnex Plak adına 45'lik yapar ve bu son plak çalışması olur. "Sevgili Dostum -Sakın Ağlama Ardından" (Mayıs-1978).

            1979 yılı Aralık ayında ikiz çocuklarını (Tevfik - Uğur) dünyaya getirir. Bir müddet sahne çalışmalarına ara veren Aylin Urgal ikizler 1 yaşına geldiğinde tekrar sahne çalışmalarına döner. Arabeskin çok fazla ön plana çıktığı bu dönemlerde sahne çalışmaları sırasında ailevi nedenlerden dolayı intihara teşebbüs eder (1981). 1985 yılının Ocak ayından itibaren Ankara'da "Goldfinger" gece kulübünde sürdürdüğü sahne çalışmalarına Nisan ayı sonunda son veren Aylin Urgal İstanbul'a dönüşü sırasında Bolu dağında binmiş olduğu otobüsün uçurma yuvarlanması sonucu hayatını kaybetti

Cumartesi, 03 Haziran 2017 07:12

Dede Efendi

Yazan

dede efendiDede Efendi ( 9 ocak 1778 İstanbul / 1846  30 kasım 1846. Mekke’)

Dede Efendi adı Klasik Türk müziği'nde birden fazla kişi için kullanılmıştır:

Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi (1778- 1846)

Osman Selahaddin Dede Efendi (1819-1886)

Zekai Dede Efendi (1825- 1897)

Dede Efendi (1778-1846)

XIX. yüzyılın en büyük Türk bestecisidir. 9 ocak 1778’de İstanbul’da Şehzadebaşı’nda doğdu. Babası Cezzar Ahmet Paşa’nın mühürdarı SüLeyman Ağa’dır ki, emekli olarak İstanbul’a gelince Şehza-debaşı’ndaki Acemoğlu

Dede Efendi Hamamı’nı satın alıp işlettiği için İsmail Dede Efendi’ye «Hammamîzade» denilmiştir.

İsmail Efendi pek genç yaşta müzik öğrenimine başladı; o çağlarda bir konserva-tuvar halinde bulunan Yenikapı Mevlevîha-nesi’ne kapılanarak, 1800’cle 1001 gün süren Mevlevî çilesini tamamlayıp «dede» oldu. Uncuzade Mehmet Efendi’den lâdinî Türk müziği, Yenikapı Şeyhi bestekâr Alî Nutkî Dede’den dinî Türk müziği, Abdül-baki Dede’den de ney çalmasını öğrendi. Daha 1794’te 16-17 yaşlarındayken bestekâr-lığa başlayıp büyük bestekâr IIL Selim’in dikkatini çekti. III. Selim’in musahibi ve Başmüezzini oldu ki. Saray teşkilâtında pek yüksek bir memuriyetti. 1801’de Saraylı bir hanımla evlendi. Bir ara Saray’dan ayrıldıy-sa da tekrar döndü. II. Mahmut devrinde (1808-1839) ve Abdülmecit devrinde. (1 839-1861) padişah musahibi ve Başmüezzin olarak kaldı. Her üç hükümdarın büyük iltifat ve teveccühünü kazandı.

Dede Efendi, öğrencilerinden büyük bestekâr Dellâlzade İsmail Efendi ve Mutafzade Ahmet Efendi -ile beraber hacca gitti. Fakat koleraya tutularak 30 kasım 1846’da Mekke’de öldü, Hz. Hatice’nin ayak ucuna gömüldü. Öğrencileri, üstatlarının ölümünden iki gün önce bestelediği Şehnaz İlâhi hafızalarında olarak, yalnız, İstanbul’a döndüler.

Dede Efendi, nevzen, hanende ve naathan-dır. Büyük şarkı bestecisi Sermüezzin Rifat Bey (1820-1888) Dede’nin kızının oğludur. Torunları bugün yaşamaktadır. Eserleri bilhassa öğrencisi Mutafzade Ahmet Efendi tarafından nakledilmiştir. Buna rağmen bir-ikî yüz ^seri kaybolmuştur. Öğrencileri arasında Dellâlzade, Haşim Bey, Mehmet Bey, Ze-kâi Dede, Arif Bey, Nikogos Ağa bilhassa sayılabilir. Sultanî-Yegâh, Nev-Eser, Saba-Buse-lik, Hicaz-Buselik, Araban-Kürdî makamlarını yapan da Dede Efendi’dir.

En yüksek üslûpta eserlerden halk zevkini belirtecek parçalara kadar her çeşitten söz eserleri bestelemiş olan Dede’nin etkisi, daha pek genç yaşında çağdaşları üzerinde başlamış, zamanımıza kadar pek büyük ve devamlı olmuştur. Meselâ Dellâlzade, onun tarzını devam ettirmiştir (Bk. Dellâlzade). Dede’yi bütün Türk müziğinin ©n büyük bestecisi sayanlar vardır.

Eserleri

Sebâ Mevlevi Ayini (1823)

Nevâ Mevlevi Âyini (1823)

Bestenigâr Mevlevi Âyini (1832)

Saba – Buselik Âyin-i Şerif (1833)

Hüzzam Âyin-i Şerif (1833)

Ferahfeza Âyin-i Şerif (1839)

Rast Ağır Düyek Kâr-ı Nev: Gözümde dâim hayâl-i cânan

Rast Semai Şarkı: Gene bir gül-nihâl aldı bu gönlümü

Rast Yürük Semai Şarkı: Yüzündür cihâni münevver eden

Hicaz Nakış Yürük Semai: Gene neşve-i mahabbet dil-u cânım etdi şeydâ

Bestenigâr Curcuna Şarkı: Ben seni sevdim seveli kaynayıp coştum

Ferahfeza Muhammes Kâr-ı Kasr-ı Cennet: Kasr-ı Cennet, havz-ı kevser, âb-i hay

Ferahfeza Frengi Fer’î Beste: Ey kaaşı keman, tîr-i müjen cânıma geçti

Ferahfeza Nakış Sengin Semai : Bir dilber-i nâdîde, bir kaamet-i müstesna

Ferahfeza Yürük Semai: Dün gece ben yine bülbülleri hâmûş ettim

Ferahfeza Ağır Aksak Şarkı: El benim-çün seni sarmış biliyor

Şehnaz Ağır Düyek Şarkı: Sanâ ey cânımın cânî efendim

Şehnaz Yürük Aksak Şarkı: Gönül durmaz, su gibi çağlar

Ferahnak Zencir Beste: Figaan eder gene bülbül, bahar görmüştür.

Ferahnâk Nakış Ağır Aksak Semai: Dil-î bî-*çâreyî mecrûh eden tîğ-î nigâhmdır

Ferahnâk Düyek Şarkı: Beğendim seni, geçmem aslaa ben,

Mahur Hafif Beste: Ey goncadehen, hâr-ı elem cânıma geçti.

Mahur Nakış Yürük Semai: Yine zevrak-î derûnum kırılıp kenara düştü

Acem-Aşiran Zencir Beste: Meşâm-ı hâtıra bûy-î gtil-î safâ bula-gör

Acem-Aşiran Ağır Sengin Semai: Ey lebleri goncâ, yüzü gül, serv-i bülendim.

Eve Ağır Aksak Semai Şarkı: Ebrûlerinin zahmı nihandır ciğerimde

Eve Curcuna Şarkı: Sevdim bir gonca-i râ’nâ

Sultanî-Yegâh Zencir Beste: Misâlini ne zemîn-û zaman görmüştür

Sultanî-Yegâh Hafif Beste: Cân-û dilimiz lûtf-i Şehenşâh ile mâ’mûr

Sultanî-Yegâh Nakış Yürük Semai: Şâd-eyledi cân-û dilimi şâh-i cihânım

Şevkefza Ağır Çember Beste: Ermesin el o şehin şevket-i vâlâlarına

Cumartesi, 03 Haziran 2017 07:05

Ahmet Yatman

Yazan

ahmet yatmanAhmet Yatman( 1897 İstanbul / 13 Kasım 1973 Elazığ)

.Ahmet Yatman, 1897 yılında İstanbul’da doğdu. Amatör bir mûsikîşinas olan ve keman çalan Mehmet Bey ile Saide Hanım’ın oğludur.

Kendisi çok küçükken ailesi İzmir’e göç etmiştir. Burada Yusuf Rıza İptida Mektebi’nde okurken bile kanun çalmaya çalışmıştır. Birkaç yıl sonra sahnelerde görülmeye başlamıştır.

İlk mûsikî derslerini babasından, kanunî Ağyazar ile Hâfız Mahmud Efendi’den almıştır. Bundan sonra özellikle İstanbul sahnelerinde aranan ve sevilen bir sanatkâr olan Ahmet Yatman, 1927 yılında İstanbul Radyosu’na da girmiştir.

Günden güne sanatını ilerleten, sazına yeni bir uslûp kazandıran Yatman, 60 yılı aşkın bir süre içinde Türkiye sahnelerinde çalışmıştır. Yunanistan, Mısır, Almanya, Amerika, Suriye gibi ülkelerde konserlere katılmıştır.

Turnede bulunduğu sırada 13 Kasım 1973 tarihinde Elazığ’da ölmüştür.

Ahmet Yatman, iyi bir kanunî idi. Refakat duygusu iyiydi. Birçok sanatçıya da plâk çalışmalarında eşlik etmiştir.

Yeni kanun öğrenenlerin bir zamanlar idealiydi. Birçok öğrenci yetiştirmiştir. İsmail Şençalar,Nuri Şenneyli, Hilmi Rit, Bahattin Duyarlar, Cüneyt Kosal ve Coşkun Erdem bunlardan bazılarıdır.

Cumartesi, 03 Haziran 2017 00:31

Atilla İçli

Yazan

atilla icliAtilla İçli (d. 3 Mart 1945, Ankara) - (ö. 31 Ocak 2004, Ankara)

Türk halk müziği ses sanatçısı, besteci ve program yapımcısı.

1968 de TRT İstanbul Radyosuna girdi. 1972 de Ankara Radyosu’na geçti. Ses sanatçılığının yanı sıra TRT’de programcılık yaptı. Şarkı ve türkü formunda çeşitli eserler besteledi.

 

Cumartesi, 03 Haziran 2017 00:23

Aşık Garip Bektaş

Yazan

asik garip bektasAşık Garip Bektaş (1940 /26.05.2008)

Aşık Garip Bektaş 1940 yılında Erzurum’un Aşkale İlçesinin Özler köyünde dünyaya geldi.

1952 yılında köyünden ayrılarak İstanbul’a gitdi, burada gördüğü saz ustalarına heveslenerek saz çalmayı öğrendi ve ufak, ufak şiirler yazmaya başladı.

Aşık Garip Bektaş İstanbul’da bir türlü doğru dürüst iş bulamaz, askerlik çağına gelerek, askere gider. 1965 yılında terhis olduktan sonra tekrar İstanbul’a döner ve bir müddet seyyar işlerde çalıştıktan sonra 1976 yılında İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nde kadrolu işçi olarak işe girer ve buradan 1999 yılında emekli olur.

Bu zaman içinde şiir deki ve saz çalmadaki yeteneğini ilerleten Aşık Garip aranılan ozanlardan olmaya başlar.

Çağımızın en verimli ozanlarından biri olan Aşık Garip Bektaş’ın ellinin üzerinde kasetlere okunmuş eseri vardır. Gezdim, Gidiyorum, Yazdım adlı isimli üç şiir kitabı Can Yayınları'nca yayınlanmıştır.

Aşık Garip 68 yaşında iken 26.05.2008 tarihinde vefat etmiştir.

Aşağıdaki deyiş Aşık Garip’e aittir.

GEL GİDELİM HACI BEKTAŞ VELİ’YE

Eğer gerçekleri görmek istersen,

Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Muhabbet demine girmek istersen,

Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Orada kurulsun bir ulu divan,

Gerçekten görülsün sevilen seven,

Varını yoğunu bu yola veren,

Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Şeriattan tarikata geçelim,

Hakikatten marifeti seçelim,

Pir elinden dolu bade içelim,

Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Keramet ehlinin ol kerem kani,

Biz bizden alalım ilmi irfanı,

Sevgide bulalım dini imanı,

Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Atalım kalplerden kini nefreti,

İnsana verelim sevgi hürmeti,

Kendinde ara bul her hakikati,

Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Hiç bir canı incitmeden kırmadan,

Kendi kusurunu kendin görmeden,

Boş boşuna bu bedeni yormadan,

Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Garip Bektaş hak çağırır dilimiz,

Ezelden ikrara bağlı belimiz,

Erenler yoludur gerçek yolumuz,

Gel gidelim Hacı Bektaş Veli’ye.

Cumartesi, 03 Haziran 2017 00:20

Artaki Candan

Yazan

artaki candanArtaki Candan (1885 / 30 Ocak 1948)

Kanuni Artaki Efendi, 1885 yılında, o zamanlar ülkemizin sınırları içinde bulunan Selanik’te doğdu. Babası Azerik berberlik yapardı. Ailesi onun tıp doktoru olmasını istiyordu. Bu sebeple Artaki orta öğrenimini bitirdikten sonra ailece İstanbul’a geldiler. Tıbbiyeye iki yıl devam ederek bitiremeden ayrıldı. Musikiye aşırı düşkünlüğü olduğundan ailesini İstanbul’da bırakarak Selanik’e döndü.Çok yoksul ve sıkıntılı günler

geçirerek sonunda Selanikli Ahmed Efendi ile tanıştırıldı. Önceleri sadece musiki hocası olan bu değerli ve iyiliksever sanatkar, bir dost ve bir baba gibi onu himayesine aldı. Kanun çalmada ustalaştıktan sonra birlikte çalıştılar. Bu sıralarda annesi oğlunu görmek için Selanik’e geldiyse de Artaki bu isteği reddetti.Daha sonra hocası ile İstanbul’a döndü. İstanbul’a gelince şimdiki Taksim bahçesinin içinde, Divan Oteli’nin karşısındaki köşede bulunan Eldorado’da çalışmaya başladı. Kemençeci Aleko ile Mısırlı İbrahim Efendi de burada çalışıyordu. Uzun bir sahne hayatı olan bu Ermeni asıllı sanatkar başka gazinolarda da çalmıştır.

Sazına hakim, tavrı ve uslubu güzel, çalarken sazına bakmayan, kendinden emin bir sanatkardı. “Piyasa Tavrı” denen bozuk icrayı sevmez, mesleğe yeni girenleri bunun için uyarır, sazlarında zerafetten ayrılmamalarını, ifade gücü vermelerini öğütlerdi. Sanat çevresinde ve dostları arasında çok sevilen bir kimseydi. Nazik, terbiyeli, haddini bilen, kimseyi incitmeyen bir kimse olduğu için yakınlarının ısrarı ile asıl soyadı olan “Terziyan” ı bırakmış, Candan soyadını almıştır.

Uzun yıllar İstanbul Belediye Konservatuarı İcra Heyeti’nde çalışan Artaki Candan, I.Dünya Savaşı yıllarında “Sahibinin Sesi” firmasına girdi. Önceleri bu şirketin saz sanatkarları arasındaydı, daha sonra müdürlüğünü yaptı. Ölünceye kadar da bu görevde kaldı. O dönemde alınmış olan plaklarda icrasından örnekler vardır. İyi bir bestekar olan bu değerli sanatkar, şarkı repertuarımıza güzel eserler hediye etmiştir. İlk eseri nihavend makamından “Bugün dil-i divaneden…” ikincisi ise “Parlıyor cismim gibi” güfteli eserlerdir. Elli kadar eseri biliniyor.

Artaki Candan 30 Ocak 1948 tarihinde mesane kanserinden öldü. Cenazesi kalabalık bir sanatkar topluluğu ile kaldırılarak dostlarının elleri üzerinde, Şişli Ermeni Mezarlığı’nda toprağa verildi. Vasiyeti gereğince ölümünün kırkıncı günü mezarı başında son bestelerinden olan bayati makamındaki peşrevi çalındı. Fikret Kutluğ en tanınmış öğrencileri arasındadır.

Dr.M.Nazmi Özalp-Türk Musikisi Tarihi kitabından alınmıştır.

   Acemaşiran-Ne kadar gözyaşı döktüm o gözün üstüne ben

   Bayati Peşrev

   Evç-Aşkınla harab olduğumu söyleyebilsem

   Ferahnak-Ruhumda bahar açtı onun bülbülü sensin

   Hicaz-Adalarda gezer durur Adalı

   Hicaz-Bazı günler ruhumu ağlat da geç

   Hicaz-Ne olursun beni sevsen

   Hicaz-Sensiz gecenin var mı sabahı

   Hicazkar-Kırılırdı oyuncak olsa bile

   Hüseyni-Çekilmez doğrusu gayri cevri cihanım

   Hüseyni-Yetti gayri çektiğim

   Hüzzam-Aşıkın halini zalim bilmiyor

   Hüzzam-Kirpiklerinin her teli bir katre taşırken

   Hüzzam-Şebi hüznümde hayalinle teselli bulurum

   Hüzzam-Son hatıra aşkımda kalan bir sarı saçtı

   Hüzzam-Vuracak sine arar gizlice tigi nigahın

   Karcığar-Bu gece çamlarda kalsak ne olur

   Karcığar-Bülbül sesi ah oldu bu yıl faslı baharda

   Karcığar-Her zaman bir olur mu ey hunriz nigahım

   Kürdilihicazkar-Artık ne siyah gözlerinin

   Kürdilihicazkar-Bağlandı gönül bir güzele

   Kürdilihicazkar-Cismin gibi ruhunda güzel zannedip ey mah

   Kürdilihicazkar-Ey dalgalanırken suların oynak izinde

   Kürdilihicazkar-Gitti gelse gamda bitse tükense

   Kürdilihicazkar-Göz önünde çürüdü mahvu harab oldu tenim

   Kürdilihicazkar-Hani ya sen benimdin niye döndün sözünden

   Kürdilihicazkar-İmtidadı aşkıma çeşmi siyahındır sebep

   Kürdilihicazkar-Kanuni dilin her teli sazımla

   Kürdilihicazkar-Parlıyor fikrim o parlak gözlere baktıkça ben

   Kürdilihicazkar-Yetmez mi tükenmez mi acep bunca meşakkat

   Nevakürdi-Geçti o gülünç aşk ü heves ey dili şeyda

   Nihavend-Bugün deli divaneyin tükendi ahu zarı

   Nihavend-Ey hayali gözden gitmeyen dilber

   Nihavend-Koklasam saçlarını bu gece ta fecre kadar

   Saba-Aşkımın hep yıkılınca siteminle temeli

   Saba-Bekler beni hergün susamış bir ecelim var

   Suzinak-Şen gözlerinin şiirine ben kalbimi verdim

   Uşşak-Sevdama yakın gel beni elleri gibi tutma

   Uşşak-Sonbaharın çiçekleri yavaş yavaş soluyor

Cuma, 02 Haziran 2017 17:40

Ali Rıza Sağman

Yazan

ali riza sagmanAli Rıza Sağman (1890 / 1996)

1306 (1890) yılında Ünye kazasında doğdum. Babam o kazanın deppoy memuru Ömer Efendi idi. 1313' te babamın yüzbaşılığa terfii ve tâyini sebebiyle gittiğimiz Giresun'da hıfzımı ve iptidaî rüştî tahsilimi ikmâl ettim. 1320'de İstanbul'a medrese tahsiline geldim. Fatih Camiinde meşhur ve şehidi mağfur İskilipli Âtıf Efendi'nin dersine oturdum. Yaz tatillerinde Giresun'a gittikçe Bayazıtzâde Hâfız Ali Efendi'den tecvid, maharic-i hurûf, aşere ve takrîb okuyup 1326'da icazetnâme aldım.

1908-1909 yıllarının doldurduğu hadiselerle Rönesans'a kavuştum. İstanbul'da Beyanü'l Hakk mecmuasında, Giresun'da Karadeniz gazetesinde yazılar yazmağa başladım. Çok aşırı olmamakla beraber İttihat ve Terakki'ye muhaliftim. Bu sebeple İttihat ve Terakki'nin tepmesine uğramak şerefine ermiş, 29 Mayıs 1329'da Sinop'a gitmek üzere Sirkeci rıhtımından hareket eden Sürgünler Vapuru (Bahricedit) 'de bulunmak saadetine yükselmiştim.

"Haşerattan yenilen darbe hakîkatte kuzum,

Harp yerinde alınan yâreye benzer, severim.

Bu durum özge delildir ki: hamiyattârım

Ben bununla öğünür, yel olurum da eserim."

Tam 27 ay Sinop'ta, 4 yıl Çorum'da sürgünlülük vazifesini hakkiyle îfâ eyledikten sonra Mondros Mütarekesi'nin imzalanması ve ittihatçıların memleketi mahv ile, koca imparatorluğun ipini çekmesi ve birer birer kaçmasından sonra İstanbul'a döndüm.

Dayanılmaz mâli sıkıntılara rağmen yarı kalan tahsilimi ikmâl için kazandığım imtihan sonunda Şahin Medresesi'nin son sınıfına girdim. Arabiye ve Edebiyat hocalığını merhûm Mehmet Akif'in yaptığı bu medreseden mezun olduktan sonra Süleymaniye'nin imtihanını kazanıp bu muâllâ müessesenin Kelâm, Tasavvuf ve Felsefe şûbesine girdim. Buradan 1922 yılında 'Aliyyü'l âlâ' diploma aldım. 1342'de yazdığım tezden dolayı da üç 'şâyân-ı takdîr' e mazhar oldum. Bundan sonra İstanbul Hukuk Fakültesi'ne devama başladım. Üç yıl sonra 'Âlâ' derece ile bitirdim. Diplomam 1927- 1928 tarihli ve 2332 numaralıdır. Avukatlık stajımı da yaptım. Fakat adliyeye intisap etmedim, öğretim işini daha feyizli buldum. 1923 yılından bu güne kadar muhtelif okullarda, muhtelif derslerde muallimlik yaptım. Daruşşafaka, İran Okulu, Sen Mişel Fransız Koleji ve İmam Hatip Okulunda, İngiliz Erkek Lisesi'nde Umûmî Tarih, Türkçe, Din, Kur'an ve Kelam, Teoloji hocalığı yaptım.

Şâir değilsem de nâzımlığa yelteniyorum. Muhtelif mecmualarda diyânet, milliyet, insaniyet ve fazîlet mevzûlu nâçiz eserlerim çıkmıştır.

Çorum'da iken kânun çalmakla, bilahare Çarşamba'lı Hâfız Cemâl'den beste, şarkı gibi eserler geçmek ve usûl vurmayı öğrenmekle başladığım mûsikîye de azdan çoktan intisâbım var. Ses san'atından biraz anlayışım olduğu için kendime göre kompozitörlüğüm de bulunur. Matbû eserlerimin bazıları radyoda okunmaktadır. Elli Yıllık Türk Mûsikîsi adlı esere yazarı Mustafa Rona beyfendi bu âcizlerinin ismini ve resmini koymak lûtfunda bulunmuştur. Odeon Parlofon, Orfeon ve Kolombiya kumpanyalarına okunmuş ve neşredilmiş plâklarım vardır. Güfteleri ve besteleri bendenize aittir. Basılacak ve basılmış kırka yakın eserin sahibiyim. Nâçiz karakterimi meydana getiren bu vasıflar içinde beni en çok iftihara sevkeden hangisidir biliyormusunuz? Hâafızlığım. Bunun verdiği maddî şeref ve mânevî gıda diğerlerinin verdikleri ile kıyas kabul etmeyecek kadar bence fazladır."

Hâfız Ali Rızâ Bey, 13 Eylül 1965 tarihinde Karagümrük Nurettin Tekkesi Sokak No.67' deki evinde kalp krizinden vefât etti. Çorum'da sürgündeyken evlendiği ve sâdece birkaç yıl evli kaldığı eşi Şerîfe Hûriye Hanım'dan olma kızı Medîha Işık'tan başka vârisi yoktu. Sağlığında yaptırmış olduğu Edirnekapı'daki mezarında yatmaktadır. Mezarı 1948 yılında ölen annesi Ayşe hanımın mezarı ile ve bilahire 1981'de ölen boşanmış eşinin mezarı ile yan yanadır. Mezar taşına kendisi sağlığında “Bu mezar Muallim Ali Rızâ Sağman'a aittir” ibaresini yazdırmıştır.

Ali Rızâ Sağman'ın vefatının 1.yıldönümünde evinin bahçesinde bir anma töreni yapılmıştır. Merhûm ömrü boyunca bu bahçedeki güllerle haşır neşir olurdu. Morundan pembesine, beyazından siyahına kadar yediverenlerin katmer katmer açtığı bu bahçeyi dostları ile ettiği sohbetler, okunan şiirler, geçilen şarkı ve gazeller renklendirirdi. Bu bahçe ayrıca adeta bir üniversite idi. Müdâvimleri arasında İsmâîl Hâmi Danişment, Ziyâ Uygur, Raif Ogan, Cevat Rifat Atilhan, Fazlı Akkaya, Kemâl Baykal, Zühtü ve Cemâl Oğuz Öcal beyler ve birçok dostları vardı. Necâti Aktürk, Cevdet Soydanses teklîfsiz misâfirleri idi. Bu ev ve bu bahçede aktüel, dînî, ilmî ve edebî konular ele alınır, konuşulurdu. Sohbet aralarını İran'lı dostlarının eksik etmediği Acem çayları tatlandırır ve geçilen değişik fasıllar renklendirirdi. Kemâl Baykal'ın yayından çıkan nağmeler, Necâti Aktürk, Zeki Sesli, Mahmut Hataylı, Nusret Yeşilçay, Hasan Akkuş, Hâfız Gerede'nin gökkubbede çınlayan sadâları bu bahçede âbideleşirdi.

Cuma, 02 Haziran 2017 17:35

Ali Rıfat Çağatay

Yazan

ali rifat cagatayAli Rıfat Çağatay (1869 – 3 Mart 1935)

Türk udî, çellist, kemençezen ve bestekâr. İstiklâl Marşı’nın ilk bestecisidir.

İstanbul’da doğan ve yaşamını aynı şehirde sürdüren Ali Rıfat Çağatay, dönemin ünlü hocalarından müzik eğitimi aldı.

  1. Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’da kurulan ve İstanbul müzik tarihinde önemli yeri olan Şark Musiki Cemiyeti’nin başkanlığını yaptı. Türk Musikisi Ocağı adlı kurumu kurdu.

1914 yılında Darülelhan (Nağmelerin Evi) adıyla açılan devlet konservatuvarının öğretim kadrosunda yer aldı. Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde öğrenci yetiştirdi. 50 civarında bestesi ve müzik üzerine çok sayıda makalesi bulunur.

Mehmet Âkif Ersoy’un yazdığı ve 1921’de resmi marş olarak kabul edilen İstiklal Marşı’nın ilk bestesini Ali Rıfat Bey yazmıştır. Bu beste 1924’ten 1930’a kadar kullanıldı; 1930’da Osman Zeki Üngör’ün batı marşları tarzındaki bestesi ile değiştirildi.

Udi Rıfat Bey adıyla da anılan Ali Rıfat Çağatay, Nerime Çağatay (Soley) in babası, şair ve dilci Samih Rıfat Horozcu’nun’in ağabeyi, şair Oktay Rıfat Horozcu'nun amcası, futbolcu Ali Cafer Çağatay’ın babasıdır. Ali Rifat Çağatay'ın diğer kardeşleri 1937 yılında Maarif Vekaletinde memurken ölen Muzaffer Rifat Bey ve Cevad Rifat Atilhan idi. Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.

Sayfa 1 / 5