besteciler
Şemsi Yastıman
Şemsi Yastıman (d.10 Temmuz 1923, Kırşehir - ö. 10 Temmuz 1994, Lapseki)
Türk Halk Müziği'ne kaynak kişi ve derleyici kimliği ile emeği geçmiş büyük halk sanatkârıdır. Asıl adı "Mehmet Galip Şemsettin" olan Şemsi Yastıman, "Şekerci Ahmed Ağa" ve "İlhamiye Hatun"un oğlu olarak dünyaya geldi. Saza ve söze ilgisi küçük yaşlarda başladı. O yıllarda Kırşehir ustalarından etkilendi. Ankara'da bulunduğu yıllarda "Yağcıoğlu Fehmi Efe" ve "Genç Osman"ın müzik meclislerine girerek kendini ve sazını geliştirdi. Sahneye çıkması da bu yıllara rastlar.
Bir süre İzmir'de yaşayan ve burada evlenen Şemsi Yastıman, daha sonra İstanbul'a yerleşti. Kısa sürede şöhreti artan ve gazinolarda çalışmaya başlayan Yastıman, dönemi içinde, basın-yayın organlarının en çok bahsettiği sanatçılardan biri oldu. Onlarca plak doldurdu ve pek çok kez Türkiye Radyoları'nın programlarına davet edildi.
Semsi Yastıman, özellikle halk müziği geleneğinin çalıp-söyleme tarzını benimsemiş bir halk sanatkârı olarak adından söz ettirdi. Âşıklık geleneğinin çeşitli türlerinde seslendirdiği eserlerle ve bilhassa dönemi içinde unutulmaya yüz tutmuş olan destan ve taşlamaları ile sevildi. Memleketi Kırşehir'in müzik potansiyelinin geniş kitlelere tanıtılmasına ön ayak oldu. Sanatçı kişiliği yanında, kendi adını taşıyan dükkânında saz dersleri vererek pek çok sanatçı yetiştirdi. (Hasan Cihat Örter, Serhan Yastıman) Türk halk müziği konusunda çeşitli kitaplar yayınlayarak kültür hayatına hizmetlerde bulundu.
Şemsi Yastıman, doğum gününde, yani 10 Temmuz da (1994) Lapseki emek tatil sitesinde hayata gözlerini yumdu. Naaşı kendi vasiyeti üzerine çok sevdiği Lapseki Adatepe köyüne defnedilmiştir.
En çok bilinen eseri, Kırşehir'e özlemini dile getiren "Memleket Hasreti" ve "Uzaylılar Hoşgeldiniz"dir.
Şekip Ayhan Özışık
Şekip Ayhan Özışık, (2 Şubat 1932 - 17 Nisan 1981)
Özışık,1932 tarihinde Nevşehir'de dünyaya geldi. Raşit ve Şaziye Özışık çiftinin oğlu olan sanatçı, daha altı yaşındayken müzik dersleri almaya başladı. Hatta ud çalmayı kendi başına öğrendi. 1942 yılında İstanbul'a gidip Haydarpaşa Lisesi'ni bitirdi. Üsküdar Musiki Cemiyeti'nde Emin Ongan'la, İleri Türk Musikisi Konservetuarı'nda Laika Karabey'le ve Ankara Radyosu'nda İzzettin Ökte ile beraber çalıştı.
1958-1966 yılları arasındaki dönemde Ankara Radyosu'nda ve 1966-1981 yılları arasındaki dönemde İstanbul Radyosu'nda ud sanatçısı olarak çalışan Özışık, 1958 yılında ilk bestesi olan ve güftesi kendine ait "Belki bir sabah geleceksin" şarkısını Rast Makamı'nda besteledi. Ancak bundan önce bestelediği şarkıları da kayda değer bulmadığı için yaktı. Yesari Asım Arsoy ve Sadettin Kaynak gibi bestecilerden etkilenerek o dönemde piyasada olan şarkıları benimsedi. Şengül Özışık'la evlenip bu evlilikten Ayşen, Hakan ve Raşit adında üç çocuğu dünyaya getiren sanatçı; Ilgaz Benekay ve Ümit Mutlu gibi isimleri de yetiştirerek, Türk müzik tarihindeki saygın isimler arasında yer aldı.
Sanatçı, 17 Nisan 1981 tarihinde gırtlak kanseri tedavisi gördüğü sırada İstanbul Cerrahpaşa Hastanesi'nde hayatını kaybetti.
Şecaattin Tanyerli
Şecaattin Tanyerli, (d. 13 Ocak 1921 İstanbul - ö. 1 Aralık 1994 İstanbul)
seslendirdiği Türkçe tangolarla tanınan Türk yorumcu.
Şecaattin Tanyerli 13 Ocak 1921'de İstanbul, Teşvikiye'de doğdu. İlkokulu, Beşiktaş Esma Sultan İlkokulu'nda, orta ve lise tahsilini ise İstanbul Erkek Lisesi'nde tamamladı. Lise yıllarında, Tino Rossi hayranı olan Tanyerli, müzik çalışmalarına Eminönü Halkevi'nde opera dersleri alarak başladı. Hukuk Fakültesi öğrencisiyken Beyoğlu Halkevi'nde keman öğretmeni Goldenberg'den şan dersleri aldı.
- Dünya Savaşı sıralarında çalışmak zorunda kalan sanatçı, 1942 yılında Maksim Gazinosu'nda profesyonel sahne hayatına başladı. Almanca, Fransızca, İspanyolca ve Rumca tangoları da seslendiren Tanyerli 1943'de Ankara Yedeksubay Okulu'na gitti. 1946'da üsteğmen olarak mezun oldu. 1949'da Necdet Koyutürk'ün ünlü "Papatya " adlı tangosuyla ilk plağını yaptı. Aynı yıl İstanbul Radyosunda çalışmaya başladı. Yine aynı yıl Kamuran Hanımla hayatını birleştiren sanatçının 2 oğlu, 1 kızı, 6 torunu var.
45 yılı aşkın bir zaman kendini tangoya adayan Tanyerli 1 Aralık 1994 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. 44 yıl boyunca İstanbul Radyosunda 1000'i aşkın Türkçe sözlü tangoyu seslendiren sanatçı 30'u aşkın taş plak, 2 uzunçalar, 2 kaset, 40 kadar 45'lik plak ve 1 CD yaptı. 1971'de altın plak ödülü alan Tanyerli'nin seslendirdiği tangolardan bazıları şöyle: "Ayrılık" "Sensiz Kaldığım Geceler" "Sevdim Bir Genç Kadını' "Mazi" "Sana Nerden Gönül Verdim" "Papatya"
Seslendirdiği her tangonun kendisinde ayrı bir anısı olduğunu söyleyen sanatçı, tango dinlemenin ve bu dansı icra etmenin hayatı renklendirdiği düşüncesindeydi. Tanyerli, ailesi ve çevresiyle olan bağlarının güçlülüğünü de tangoya borçlu olduğunu her zaman söylemiştir.
Şadan Adanalı
Şadan Adanalı (Ocak 1924 / 28 Nisan 2002)
1941 yılında sahne ile tanışan ve ilk rolü figüranlık olan Şadan Adanalı 57 yıldır sahnelerde. Operet oyunculuğu ile başlayan sanat yaşamında sayısız başarılarda imzası olan Adanalı, yüreğinde hala ilk günün heyecanı, başarıdan başarıya koşuyor.Adana’da, okuma arzusu ile yanıp tutuşan bir çocuk. Okuma aşığı. Ortaokuldan sonra okuyabilmek için her yolu deneyen, ancak arzusuna bir türlü ulaşamayan delikanlı.Kader onun bir başka alanda, yine okuma ile ilgili bir alanda tanınmasına sebep oldu. O Şadan Adanalı. 1941’de Eskişehir’de Muhlis Sabahattin ile başlayan sanat ve sahne hayatında 57 yıldır hep gündemde. Onu kim tanımaz ki…
Bu Dünyanın Dört Bucağı Köhne Bir Meyhanedir…” sözleriyle başlayan gazeli, geçmişte olduğu gibi bugünlerde yine dillerde marş.1924 yılında doğan, doğduğu kenti, adını kendine soyadı almacasına seven Şadan Adanalı ilk ve orta okulu, berber olan babasının dükkanında çalışarak bitirmiş. Burada Şadan Adanalı’nın hayat öyküsüne onun sözleriyle bir paragraf açalım ve kendisini dinleyelim.
Orta okulun son senesinde babam, “oğlum ben üçünüzü okutamam” dedi. Bunun üzerine okulu bitirdikten sonra Milli Mensucat fabrikasında işçi olarak çalışmaya başladım. Ama okumayı çok arzu ediyordum. Bir gün Son Posta gazetesinde bir ilan gördüm. Eskişehir’de orta okul mezunlarını kabul eden bir lise öğrenci alacakmış. Elektrik dalında teknik eleman yetiştireceklermiş. Okuma aşkı ile yanıp tutuşuyorum ve hemen kararımı verdim. Okuyla başvuracaktım. Biraz sabredip cep harçlığımı ve yol paramı biriktirip Eskişehir’e gittim. Ama orada hayal kırıklığına uğradım. Okul TCDD’de çalışan ailelerinin çocukları için açılmış. Dışarıdan öğrenci almayacaklarmış. Çok üzülmüştüm…”Uğradığı hayal kırıklığının ezikliği ile kendini sokaklara atan genç Şadan adanalı kenti dolaşırken bir berber dükkanı görür ve ustadan iş ister. Babacan tavırlı berberin yanında 1.5 ay çalışan Adanalı’nın yaşamını değiştirecek sürpriz burada kendini gösterir….
Bir gün, Eskişehir Halkevi’nin duvarında bir afiş gördüm. Afişte, Muhlis Sabahattin ve Çocukları Opereti yazıyordu. Kader. Bakın nereden nereye. İçim kıpır kıpır oldu ve hemen Halkevi’ne koştum. Muhlis beyin yanına çıktım.: “ ben tiyatro sanatçısı olmak istiyorum. Sesimde var.” Dedim. Beni dinledi, beğendi ve figüran olarak kadroya aldı aldı. Yıl 1941. Artık operet oynuyordum. 2,5 ay Türkiye’yi dolaştık sonra Ankara’ya döndük ve Ankara Halkevi’nde oynamaya başladık. Ama işler kötü gidiyordu. Yine turneye çıktık. Afyon’dan İzmir’e geçtik. İşler umduğumuz gibi gitmedi ve heyet İzmir’de dağıldı. Hoca beni ve İstanbul’a gitmek isteyen diğer arkadaşları yanına aldı ve biz İstanbul’a gittik. Taksim’deki Kristal gazinosunda operet oynayacaktık. Kristal’de benim önümü açan bir gelişme oluyor ve sesim güzel diye operetten önce uvertür olarak sahneye çıkıp türkü okumaya başlıyorum. Sonra operette oynuyorum.”İstanbul’a gelişinin senesinde Safiye Ayla’nın dikkatini çeken Şadan Adanalı, onun daveti üzerine 1942 yılında kadrosuna girer ve bugünkü Fitaş sinemasının olduğu yerde İstanbul gazinosunda söylemeye başlar.
Safiye hanım’ın kadrosunda bir yıl uvertür olarak çalıştıktan sonra ikinci solistliğe yükseldim. İstanbul Gazinosunda Raşit Rıza’yı, Halide Pişkin’i, Mualla Gökçay’ı tanıdım. O gazinoda 1943 yazına kadar çalıştım. O yaz bazı ekstralara da gitmeye başladım. Para biriktiriyordum. Çünkü askerlik çağım geliyordu. Ertesi yazda Harbiye’de bugün İstanbul Radyosu’nun olduğu yerde Belvü gazinosunda çalıştım. Orada da Müzeyyen Senar’ı tanıdım. Sonra ver elini askerlik."
Safiye Ayla’dan Hamiyet Yüceses’e, Müzeyyen Senar’dan Suzan Güven’e kadar bütün sanatkarların kadrolarına almak için yarıştıkları Şadan Adanalı başarısının sırrını çok çalışmasına, üstadlara saygı göstermesine ve düzenli bir hayat yaşamasına bağlıyor.
Askerliğini tamamladıktan sonra İstanbul’a dönen Şadan Adanalı bu kez Hamiyet Yüceses’ten teklif alır ve onun kadrosunda da ikinci solist olarak okumaya başlar.yaz gelir ve yine turneler dönmeye başlar. O yaz Raşit Rıza tiyatrosu ile turneye çıkan Adanalı turnede o yılların dansözü Emine Adalet ile tanışır.
Turnelerde Emine Adalet hanım ile operet oynuyoruz ben başrol oynuyorum. Orada da yine operetten önce sahneye çıkıyor ve türkü okuyorum. Raşit Rıza ile de işler iyi gitmedi. Ben ve Adalet hanım İzmir’de kaldık. Bir gazinoda ben okuyorum, Emine hıanım da dans ediyor. Böyle böyle 1951’e geldik. İstanbul’a döndük ve Yenikapı’da Çakır gazinosunda çalışmaya başladık. O yılın yaz aylarında Beyazıt’taki Lale Bahçesi ve Cağaloğlu’ndaki Çiftesaraylar Bahçesi’nde de çalıştım. Hem türkü hem gazel, hemde şarkı okuyordum. 1951 yılında ilk plağımı doldurdum.
" Bu Dünyanın Dört Bucağı Köhne Bir Meyhanedir.”
Sahne hayatının basamaklarında yavaş yavaş yükselen Şadan Adanalı 1956 yılında Grafson plak şirketine transfer olur ve Kadri Şençalar’ın Dere Boyunda Saz Olur adlı bestesini okur. Artık şöhreti iyiden iyiye yayılmaktadır. Plaklar sayesinde Anadolu’daki dinleyicilere ulaşan Adanalı bu yıllarda da sık sık turnelere çıkar. 1956 – 1970 yılları arasında hem İstanbul, Ankara ve İzmir’de hem de Anadolu’nun çeşitli kentlerinde sahneye çıkan Şadan Adanalı, İsmail Dümbüllü, Ferdi Tayfur ve Avni Dilligil tiyatrolarında da oynar. 1954 yılında ilk yurt dışı turnesine çıkan Adanalı, Beyrut’tan İsrail’e, Almanya’dan Fransa’ya, ABD ve İngiltere’den Avustralya’ya kadar bir çok ülkede kendisini sevenlerle buluşur.
1940’lı, 1950’li yıllarda müzeyyen Hanım, Perihan Hanım, Safiye Hanım, Suzan Güven Hanım, kim olursa olsun, hep beni yanlarında görmek isterlerdi. Çok düzenli bir hayatım vardı. İçki, sigara içmem. Beni kimse sarhoş görmemiştir. Kendime dikkat eder, temiz giyinirim. Saz üstadlarına, solist arkadaşlarıma sağlıklı yaklaşırdım. Kendime hep iyi arkadaşlar seçtim. Çok çalıştım. Büyüklere saygı gösterdim. Hep öğrenmek istedim. Müzik eğitimim yok ama ben üstadlar tarafından hem ses hem de sahne adabı konusunda sahnede eğitildim. Selahattin Pınar, Sadettin Kaynak, Kadri ve İsmail Şençalar, Halide Pişkin, Emine Adalet’in bana yardımlarını asla unutamam.”
Okuduğu zaman gazinoların alkıştan inlediği Bu Dünyanın Dört Bucağı Köhne Bir Meyhanedir adlı Neva Rast gazelin sözleri ve bestesi kendisinin. Adanalı’nın bir başka bestesi de sözleri yine kendisinin olan muhayyer Makamındaki Ardınca Süründüm Bitti Takatım adlı şarkısıdır. Ahım Gibi Ah Var mı Acep Ahlar İçinde adlı güftesi de Osman Nihat Akın tarafından Hüzzam makamında bestelenmiş.
Kanlı Çevre ve Kirli eller adlarını taşıyan iki film çeviren Adanalı bu filmlerde Salih Tozan Ve Abdullah Palay ile oynamıştır. İki filmde 18 gazel okuyan Şadan Adanalı2nın bu filmleri Haliç’te türk filmlerinin saklandığı deponun yanması sonucu kül olmuştur. Daha sonra İbrahim Tatlıses’le Sevmek ve Bilge Şan ile Zehirli çiçek filminde rol almıştır. Sahneye çıkarken mutlaka “ Allahım beni mahcup etme, bana yardım et” diye dua eden Şadan Adanalı inançlı bir kişi. Atatürk ilke ve devrimlerine yürekten bağlı olan Adanalı, Atatürk’ü dünya liderleri arasında ilk sıraya koyuyor ve ona hayran.
Suzan Yakar Rutkay
Suzan Yakar Rutkay (1 Ocak 1907 / 1 Ocak 1992)
lkokul öğreniminden sonra ilk kez İzmir'de sahneye çıktı. Halk türküleri okuyarak şöhret oldu. Yapımcı Fuat Rutkay ile evlendi ve 1945 de sinemaya ağırlık verdi. Başrollerde oynadı. Eşinin ölümünden sonra 1960 lı yılların başında kendi şirketi olan Yakar film şirketini kurdu. Adnan Şenses ile evlendi ve ayrıldı. Ölümünden önce 4 katlı apartmanını Film-San Vakfı na bağışladı. Ve adına Suzan Yakar Sanat ve Kültür Merkezi açıldı.
Suat Sayın
Suat Sayın, (1932 / 7 Aralık 2006)
Suat Sayın, 1932 yılında İstanbul'un Fatih ilçesinde dünyaya geldi. 7 Aralık 2006 tarihinde vefat etti. Müziğe 12 yaşında ud çalarak başladı. 1952 yılında Ankara radyosunda udi olarak göreve başladı. İlk bestesi olan "Gözlerimin yaşını silemiyorum" şarkısını 1958 yılında yaptı. 1960 yılında radyodan ayrılarak ilk plağı olan “Postacı“ şarkısını seslendirdi. İlk sahne çalışmasını 1967 yılında Ankara Lunapark Gazinosu'unda yaptı.
1970 yıllarının gençleri aşklarını Suat Sayın'ın; “Kollarında Öleyim, İçiyorum Bu gece, Parayla Saadet Olmaz, Zalimin Zulmü, Sevemez Kimse Seni, Gündüzüm Seninle, Yalan Gözlerin” gibi şarkılarıyla anlattılar...
Son bir albüm daha yapmıştı. Klip çekimi için hazırlık yapıyordu. Kendi albümünün hazırlıklarını sürdürürken bir taraftan da öğrencisi Sadegül'ü yetiştiriyor ona “Son eserim” diyordu. Sadegül'ün albümünde birlikte düet yapmışlardı ve unutulmaz bestelerinden birisi olan “Yolcu ve Arabacı”yı yeni yorumuyla seslendirmişti.
Ne kendisine ait son albümü ne de Sadegül'ün albümünün çıktığını görmeye ne yazık ki ömrü vefa etmedi. Amansız hastalık iki ay içerisinde O'nu sevenlerinden kopardı. Tedavi gördüğü İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hematoloji Servisi'nde dün hayatını kaybeden müzisyen Suat Sayın için Şişli Camii'nde ikindi vakti tören düzenlendi.
Sayın'ın cenazesi, ikindi vakti burada kılınan namazın ardından götürüldüğü Zincirlikuyu Mezarlığı'nda defnedildi. Törene, Sayın'ın ailesi ve yakınlarının yanı sıra çok sayıda sanatçı da katıldı. Törene katılan sanatçılardan Orhan Gencebay, “Hepimizin örnek aldığı bir isim ve çok güçlü bir müzisyendi. Kardeş gibi dostluğumuz vardı” dedi.
Muazzez Ersoy, “Çok değerli bir üstat, çok değerli bir müzisyen, çok önemli bir kayıp. O ölmedi, ölmeyecek. Hepimizin gönüllerinde yeri var. Şarkılarıyla, eserleriyle yaşayacak. Yeri doldurulmayacak bir insan” diye konuştu.
Adnan Şenses “Dostlarının ve sanatçı arkadaşların başı sağ olsun. Ben Suat Sayın'ın şarkılarıyla meşhur oldum. 47 yıl okudum. Şarkılarıyla, besteleriyle yaşayacak. Burada birçok ünlü arkadaşımızın olması lazımdı. Gönül isterdi ki, bütün arkadaşlarımız burada olsun. Biz sanatçılar vefasızız” dedi.
Bestelerinde daha Arap Müziği etkisinde kalan Suat Sayın, tema olarak aşk üzerine çalışmıştır. Çok sesli ve dış kaynaklı müziğin öncülüğünü yapmasından dolayı, müzik otoriterleri eserlerini arabesk olarak değerlendirmişler ve bu sebeple eserleri TRT kurulundan geçmemiştir.
Zira eserleri incelendiğinde makam ve usul bakımından çok ince motiflerle işlendiğini görmek mümkündür. Şarkılarının çoğunu musikimizin çok kıymetli icracıları plak ve albüm yapmakta tercih ettikleri görülür.
Bazen bir tavernada dans müziği olarak, bazen de şarkılarını Türk Sanat Müziği repertuarlarında bulmak mümkündür. Zengin bir arşive sahip Suat Sayın'ın Türk Müziğindeki yerini inkâr etmek mümkün değildir.
Okunma 3115 defa Son Düzenlenme Pazar, 01 Şubat 2015 12:15
Suat Sayın'ın hayatı ve eserleri - 5.0 üzerinden 5 aldı. 3 oylama yapıldı.
Öğeyi Oyla1 2 3 4 5 (3 oy)
Kategori Bestekârlarımız
Etiketler Suat Sayın
Bu etikete ait diğer sayfalar:
Artık sevmeyeceğim
Bu gece ben çok mes'udum
Akşam olur gizli gizli ağlarım
Kalbimde gizli bir sevgi mi arar
Yollar uzak gelemedim
Sevemez kimse seni
Sakın bir söz söyleme
Gündüzüm seninle gecem seninle
Bu akşam yine dertlerimle baş başa kaldım
Artık seni sevemem
Anladım ki daha dolmamış çilem
Sinan Subaşı
Sinan Subaşı
Ağırlıklı olarak Türk Sanat Müziği alanında besteleri olan bu büyük üstad Plaklarında dönemin önemli Arabesk Müzik bestecilerinin eserlerini yorumlamasının yanında kendisine ait besteleriyle Arabesk Müziğin bugünlere gelmesinde büyük emeği olmuştur.
Her ne kadar bugün çok hatırlanmasa da 1968 yılında dönemin en büyük şirketlerinden olan İstanbul Plak adına yaptığı bu muhteşem bestesi o zamanlar satış rekorları kırmıştı...
Seyfi Doğanay
Seyfi Doğanay (4 Haziran 1964 / 31 Ocak 2015)
4 Haziran 1964 doğumlu olan sanatçı Seyfi Doğanay, hayatını kaybetti. Sabah saatlerinde rahatsızlanan Seyfi Doğanay’ın acil olarak ameliyata alındığı bildirildi. Başarılı bir ameliyat geçirdiği ifade edilen sanatçının yoğun bakıma alındıktan sonra mide kanaması geçirdiği belirtildi. Doğanay, daha önce geçirdiği rahatsızlığı nedeniyle bir bacağını kaybetmişti. Seyfi Doğanay’ın yakınları, sanatçının mide kanamasına bağlı olarak kan kaybı nedeniyle hayatını kaybettiğini açıkladı. Kendisi gibi sanatçı olan kızı Eda Doğanay’ın acı haberi alır almaz hastaneye koştuğu ifade edilirken, Seyfi Doğanay’ın cenazesinin Gülsuyu’nda defnedileceği kaydedildi. Seyfi Doğanay, Hakkı Bulut, Nejat Alp, Cengiz Kurtoğlu, Arif Susam ve daha pek çok önemli sanatçıyla birlikte çalıştı. Sanatçının cenazesi pazar günü Maltepe Cami’sinden kaldırılacak.
Son zamanlarda Ekin Tv Ekranlarında özel programıyla sevenlerine seslenen Seyfi Doğanay’ın ölüm haberini, Ekin tv Genel Müdürü Emrah Binici, facebook hesabından bildirerek yakınlarına baş sağlığı diledi. Yaşam Medya Gurubu ve Habertempo olarak Ailesi başta olmak üzere, Ekin Tv Yayın Gurubuna sabır; Büyük Usta’ya Allah’tan rahmet diliyoruz… SEYFİ DOĞANAY KİMDİR? (Kendi anlatımı) 1964 yilinin 4 Haziran günü, Içel in Tarsus ilçesinde Dünya ya geldim. 5 kardesin en büyügü ve Ikizler burcundan olup, 11 yillik evli ve bir kiz çocugu babasiyim. Ümit in birinci Türkiye Hikayesi; Alti yasinda okul hayatima ve ayni zamanda da meslek hayatima (berber çiragi) basladim. Çok zor ve yorucu geçen 11 yilin sonunda Liseyi bitirdigimde halen berberligim devam ediyordu ve Ailem son iki yil Almanyadaydi. Almanya aci Vatan 1981 yilinda Almanya ya Ailemin yanina gittigimde henüz 17 yasinda kendisini nelerin bekledigini bilmeyen bir gençtim. Ama saskinligim uzun sürmedi, mücadeleye alismis biri olarak kisa zamanda Almancayi ögrenip meslek egitimime basladim ve ayni dönemlerdede çocuklugumdan beri içimde olan Müzik hayatim basladi. Meslegimi elime aldigimda (soguk Demir ve Kaynak isleri), müziktede iyi bir yol katetmistim Çok çabuk kadrolu is bulmustum. 17 yil boyunca hem fabrikada çalistim hem de müzikten hiç geri kalmadim. 1987 yilinda Istanbul da ‘Aylarla Selam’ isimli bir Kaset yaptim ama maddi imkansizliktan dolayi kasetim hiç bir zaman lanse edilmedi. Sayisiz mekanda ve sayisiz dügünde müzik yaptim ama en güzeli sayisini hatirlayamiyacagim kadar Sanatçi büyüklerimle turnelere katilip sahneleri paylasip çogu kez de onlara eslik ettim. Almanyanin dört bir yaninda, Hollanda, Avusturya, Isviçre ve Kibris ta Müzik yaptim. Cengiz Kurtoglu, Arif Susam, Coskun Sabah, Nejat Alp, Nuray Hafiftas, Pinar Dilseker, Arif Sag, Seyfi Doganay, Yunus Bülbül, Soner Arica ve daha birçok sanatçi büyüklerim, hepsini saygiyla aniyorum……… Bir çok Müzik grubum ve müzisyen dostlarimla güzel anilarim oldu. Ama bütün bunlar çok güzel olsada hep bir eksiklik vardi.!!!!!! Ümit yeniden Türkiye de Yil2004…………….Nihayet tekrar VATANIMDAYIM. Zaten hiçbir zaman isinamadigim Almanya dan döndüm.
Seyfi Doğanay gözyaşlarıyla son yolculuğuna uğurlandı
İstanbul’da mide kanaması şikayetiyle kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden halk müziği sanatçısı Seyfi Doğanay, son yolculuğuna uğurlandı. Halk ve fantezi müziği ses sanatçısı Seyfi Doğanay, dün akşam mide kanaması şikayetiyle kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmişti. 51 yaşında vefat eden Doğanay için bugün Maltepe Cemevi’nde tören düzenlendi. Törene Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Doğanay’ın ailesi, yakınları ve sevenleri katıldı. Üzüntüden ayakta durmakta zorlanan Doğanay’ın yakınları tabuta sarılıp gözyaşı döktü. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sanatçı Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur da çelenk gönderdi. Saat 15.00’te Doğanay için cenaze namazı kılındı. Cenaze namazının ardından Doğanay’ın cenazesi defnedilmek üzere Kurtköy Mezarlığı’na götürüldü.
Seyfettin Sucu
Seyfettin Sucu (d. 1 Ocak 1942, Şanlıurfa ö.20 Temmuz 1987)
Arap asıllı Türk ses sanatçısı. Merhum Seyfettin Sucu 1942 Yılında Urfa`nın Kanberiye mahallesinde dünyaya gelmiştir. Düşük gelirli bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelen sanatçının çocukluk ve gençlik yolları meşhur olana kadar maddi sıkıntılar içinde geçmiştir.Küçük yaşlarda çulhacı olarak çalışmaya başlayan ve bu atölyelerdeki dokuma tezgahlarının çıkardığı ritmik seslerden etkilenip müzikle tanışması da bu döneme rastlar. Okuduğu uzun havalarla ve türkülerle kısa sürede sıra gecelerinin aranan isimlerinden biri olmuştur. Şarkı söylemenin para kazandırmadığı bu 50'li yıllarda ekonomik sıkıntı peşini de bırakmaz. 1962 yılında Ayşe Sucu hanımefendiyle evlenir. Bu evlilikten üç evladı olur. Maddi sorunlar yüzünden yeni evliyken Adana'ya çalışmaya gider. Ancak kısa süre içinde en büyük sevdası olan memleketine geri döner. 1966 yılında İstanbul Alaeddin Palandöken isimli bir plak sahibiyle tanışır ve ilk plak çalışmasını "Bu Handan Kervan İşler Bu Handan" isimli uzun hava ile yapar. Şöhretinin başlangıcıdır bu plak. Kısa sürede büyülü sesinin ünü yurt dışına da taşmış ve Suriye'de Şam, Halep ve Dakka’da başarılı konserler vermiştir. Kendisine halk tarafından "Şarkın Bülbülü" lakabı takılmıştır. Uzun havalarda çargâh sesine rahatça ulabilmesiyle dinleyenleri kendine hayran bırakır. 1980 yılında yönetmenliğini Hüseyin Peyda'nın yaptığı "Havar" filminde başrol oynamıştır. 45 yaşında yakalandığı amansız hastalıktan dolayı konser için gittiği İzmir'de hayata gözlerini yumar. Yaşadığı dönemde çok fazla üne kavuşamamasına rağmen ölümünden sonra günümüzde sosyal paylaşım sitelerinde en çok izlenen sanatçılar arasında yer almaktadır. Urfalı Babi, İbrahim Tatlıses, Mahmut Tuncer, Kenan Temiz, Kazancı Bedih, Abdullah Uyanık arkadaşları arasında yer alır. Tatlıses'in Seyfettin Sucu için söylediği "Herkes bana hayran, ben Seyfettin Sucu'ya kurban." sözü de hafızalardan silinmez. Tam bir Urfa sevdalısı olan sanatçı memleketinin tanıtımı için elinden geleni yapmıştır. "Urfa benim içimde, ben Urfa'nın içinde" sözü hemşerilerinin hafızasında yer etmiştir. Mezarı Urfa Harran Kapı mezarlığındadır.
Sevim Tanürek
Sevim Tanürek (1934(?) - 16 Mayıs 1998)
Sevim Tanürek in özgeçmişi Türk Sanat Müziği Sanatçısı Sevim Tanürek sanat yaşamına 1950 de Ankara Radyosu nda başladı. 1959 da TRT den ayrılarak İstanbul a gelen ve sahne çalışmalarına başlayan Tanürek mesleğini uzun yıllar İstanbul da icra etti. Meraklısına not Gazeteciyim Bu olay 1998 in 11 Mayıs ında oldu. Sevim Tanürek hastanede yaşam mücadelesi verirken olay sırasında annesi Emine Erdoğan a ait 34 ABR 93 plakalı Opel otomobili kullandığı ortaya çıkan Erdoğan saat Şişli Adliyesi ne gizlice getirilip Nöbetçi Savcı Turgay Babacan tarafından sorgulandı. Savcı Erdoğan n polis ifadesini yeterli görüp tutuksuz yargılanmasına karar verdi. Erdoğan hakkında Dikkatsizlik ve Tedbirsizlik ile Hayati Tehlike Teşkil Edecek Derecede Yaralamaya Sebebiyet Vermek suçundan Asliye Ceza Mahkemesi nde TCK maddesi uyarınca 3 aydan 20 aya kadar hapis istemiyle dava açıldı. Ahmet Burak Erdoğan o dönemde 19 yaşındaydı ve Bilgi Üniversitesi nde okuyordu. Tanürek in hastanede yaşamını yitirmesi üzerine ek iddianame düzenlendi ve 2 yıl ceza istemi 5 yıla çıkarıldı.
Duruşmalara gitmeyen Erdoğan ın avukatı Kadir Kartal müvekkilinin İngiltere de dil öğrenimi gördüğünü ailesi yargılama sürecinde hastane masrafı ve mezar ihtiyacının dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan tarafından karşılandığı gerekçesiyle şikayetlerini geri aldılar. Mahkeme Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi nden kazayla ilgili rapor istedi. Mahkeme bu rapor doğrultusunda 2 Haziran 2000 tarihli duruşmada oğul Erdoğan ın beraatine karar verdi. Adli Tıp çı Çakmak TDİ Genel Müdürü Burhan Külünk ün yardımcısı oldu. Recep Tayyip Erdoğan ın ses sanatçısı Sevim Tanürek e otomobiliyle çarparak ölümüne neden olan oğlu Ahmet Burak Erdoğan için tamamen kusursuz raporu vererek beraatini sağlayan Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi Başkanı Eyüp Çakmak Türkiye Denizcilik İşletmeleri ne Genel Müdür Yardımcısı olarak atandı. Ahmet Burak Erdoğan Tanürek e çarparak ölümüne sebep olduğu zaman İstanbul Bilgi Üniversitesi öğrencisiydi. Olayın hemen ardından İngiltere ye dil okuluna giden Erdoğan Londra da ekonomi okudu.
16 Mayıs Klasik Türk müziği şarkıcısı. Daha sonra ayrılarak sahne çalışmaları yapmaya başladı. Çok sayıda 45 lik plak doldurdu.
Karma Turka serisinden Hicran adlı bir albümü yayınlandı. 11 Mayıs 1998 de yayalar için yeşil ışık yandığı sırada yaya geçidinden karşıdan karşıya geçerken bir trafik kazası sonucu ağır yaralandı. Alman Hastanesi nde yoğun bakıma alındıktan sonra beyninde ödem oluşması ve beyin kanaması riskine karşı ameliyat edildi ve suni solunum cihazına bağlandı. Hastanede kaldığı süre boyunca hayati tehlikeyi atlatamayan ve durumu giderek ağırlaşan Tanürek beş gün sonra yaşamını yitirdi. Tanürek e çarpan otomobili kullanan dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan idi. Kazadaki sürücü ihmali dava konusu oldu ancak ölen Sevim Tanürek 8 de 8 kusurlu bulundu. Burak Erdoğan ise kusursuz bulundu. Mahkeme sürücü genci 3 ay hapse mahk m etti o da para cezasına çevrildi. Sevim Tanürek Zincirlikuyu Mezarlığına defnedilmiştir